Kapıyı kapatıp tekrar gözlerimi odada gezdiriyorum. Yerlerde kanlı ayak izleri. Herkes nefes nefese. Sadece birbirimize bakıyoruz. Nefeslerin sesleri var. Dışardan giren adamın üstü başı toprak içinde. Kahverengi bir pançosu ve yine kahverengi bir şapkası var. Bir de Ronald'dan daha koyu siyah bir teni.
Conan: "Gidip annene bak Murat. Ben bu adamın evden çıkmasını engellerim."
Laura'ya sesleniyorum. Bağırışımdan yorgun olduğum anlaşılıyor.
"Artık gelebilirsin. Güvendeyiz Laura."
Gecikiyor. Yine "Anne seni seviyor." Ritüelini yapıyor olmalı. Bu Jenny ile onun arasında bir espri. Annesi, Jenny'den her ayrılacağında "Anne seni seviyor." der ve bunu yapmadan ayrılamazlar. Bir nevi güvende hissettirme konuşması gibi.
Sonunda yanımıza ulaşıyor. Doktorumuz yok ama elimizde doktora en yakın kişi o. Muayene için izin istiyor. Annemin yazmasını çıkarıyorum ve odaya biraz daha hava girmesi için pencereyi açıyorum. Sonra Susan, Hakan ve ben salona dönüp o ikisini yalnız bırakıyoruz.
Bu evin mimarisi biraz farklı. Dış kapı oturma odasına yani salona açılıyor. Salonla mutfak da bitişik. Yazlık ev olduğundan düzeni böyle.
Şimdi salondayım. Ronald'ı koltukta pançolu adamla otururken görüyorum. Mutfak masasında yaşlı adam oturuyor. Meyve bıçağını masanın üstüne saplamış. Odaya adımımı atar atmaz pançolu siyahinin üstüne yürüyorum. Kıyafetinden tutup sarsıyorum.
"Kimsin sen? Kapıyı nasıl açtın?!"
"Kapı açıktı. Ben sadece yardım etmek için girdim."
Çok şiddetli sarsmış olmalıyım. Hakan ve Susan omuzlarımdan tutup beni çekiştiriyorlar. Her seferinde Ron'un yaptığını şimdi ben yapıyordum. Duygularıma hakim olmalıyım. İçeride annem öyle uzanırken ve cesetlerin çürük kokusu burnuma yapışırken düzgün düşünemediğimin farkındayım.
Ellerimi yakasından çektim. Gözlerimi kapattım. Yine. İki adım geriye attım.
"Amacı neymiş siz öğrenin."
Laura yanımıza geliyor. Sanırım konuşma vaktimiz geldi. Beni tuvalete kadar takip ediyor. Merdivenleri çıkarken konuşmaya başlıyoruz.
"Durumu nasıl?"
"Şu an ayık. Ağrının sol kolunda başlayıp sırtına vurduğunu söyledi. Kalp krizi olduğundan neredeyse eminim. İçerideki boğuşma sesleri onu çok etkilemiş olmalı Murat."
Tuvaletin kapısına varıyoruz. Elimin ayarı kaçmış. Fark etmeden kapıyı sertçe çarpıyorum.
"Murat lütfen biraz yavaş ol. Diğerlerini de korkutacaksın."
"Onları koruyamıyorum. Belki de kararları tek başıma almam iyi bir fikir değildi. Başından beri-
"Başından beri bizi hayatta tutmayı başardın. Gerisine sonra bakacağız. Emin ol aşağıdaki kimse daha önce zombi öldürmemiştir. Alışacağız."
Konuşma süresince yüzüme su çarpıyorum ve kırmızıya çalan suyun giderden akışını izliyorum. Yine panik odasındayım. Tuvalet benim için kaçabildiğim bir sığınak. Bu böyle nereye kadar gider bilmiyorum ama kendimle baş başa kaldığım tek yer bu aptal tuvalet. Aynada kendime bakarak yüzümü yıkıyorum. Kollarımı sıvazlıyorum. Şimdi biraz daha iyiyim. Sinir bozukluğundan neredeyse güleceğim. Yarım bir gülüş. İşte sonunda oldu. Galiba deliriyorum. Aynadan Laura'yı da görüyorum. Endişeli görünüyor.
Gülümsemem kahkahaya dönüşüyor. Suyu daha çok açıyorum. Kimse beni duymasın diye bu çaba. Dev bir kahkaha. Giderek büyüyor. Dizlerime vuruyorum gülerken. Hiç beklemediğim bir anda yüzüme tokat yiyorum. Şaşkınlıkla sırtımı duvara yaslıyorum. Dayanamayıp bana sarılıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTİLA
Misterio / SuspensoBirbirinden oldukça farklı insanların birlik olup yaşayan ölülere karşı ayakta kalma mücadelesi... Bu hikayede başrol yok. Herkes ölüm tehlikesi altında