RK~Savaşıyorsun kiminle savaştığını bilmeden. Vuruluyorsun kimin vurduğunu bilmeden. Yaşıyorsun neden yaşadığını bilmeden ve en önemlisi ölüyorsun, neden öldüğünü bilmeden.
Başkası günaha bulaştığında Tanrı o günahı sana yüklemiyor. İnsanlar ise intikam adı altında masum bir sürü can yakabiliyor.
Tanrı'nın eseriyse insan, bu güzellikten nasıl bir çirkinlik doğabiliyor?
Onlar her şeyden habersiz, ne olduğunu anlamadan, ne olduğunu kavrayamadan bir bedel ödüyorlar. Neyin bedeli? Hayat bedel ödemek için epey kısaydı ve onlara henüz günah bulaşmış da değildi.
Doğru, evet doğru, dünyanın hiç adaleti yoktu. Bir köşede anne diye ağlamayı bile bilmeyen yavru sızlanırken, bir köşede var olan annesini görmezden gelen olabiliyordu. Bir bebek annesinin sütüne muhtaç kıvranırken, bir insan evladı yemeğin tuzu eksik olduğu için annesine hunharca bağırabiliyordu.
Yok yok, her şey çocukta da bitmiyordu. Kimi çocuk ailesine yaranmak için canını dişine takıyor göze değmiyordu, kimisi ise oturduğu rahat koltuktan en iyisi ilan ediliyordu. Bir süreden sonra cinsiyet kavramı da kalmıyordu ortada, küçük büyük orta... bazen evlat evlattan sayılmıyordu, erkek kız... bazen insanın evlat olası gelmiyordu.
Genelleme yoktu, vicdansız çoktu.
Anneler kötüydü denilmez; baba, sevgili, arkadaş, akran, öğretmen, dede, nene, hala, teyze, dayı, amca, yoldan geçen biri kötüydü denilmez. Her insan kötüydü, her insan iyiydi.
Boş verelim bizi. Biz, yine suçlayalım hayatı. Evet, her şey yorulmuş bu hayatın suçuydu.
Madem her şey yaratılışla başlıyordu, kötülük neden yaratılmıştı?
Zaten yaratılmasaydı, insanlar da yapamazdı.
Madem herkes bir sınınmaya tabii tutulduğunu kabul ediyordu, iyilikle nasıl bir sınanma bekliyordu?
Ah insanoğlu! Ah her şeye aklının erebileceğini sanan insanoğlu! Madem öyle, neden sen Tanrı değilsin?
Kim vurduya giden çok olacak, bunların ilki ise yangın olacak. Ateş yangını başlatacak, yanacak, yanacak... küllerini dökecek ve o küllerde yanacak. Bir kibrit ateşi dünyaya kafa tutacak, yangının fitili olacak da o istemediği sürece kimsenin yangını söndürmeye gücü yetmeyecek.
Yansın, dedikçe yanacak; o her istediğinde harlandıkça harlanacaktı.
Zaten ateşten yakmamasını beklemek aptallık olurdu.
O ışık, aptallığı çok sevmişti.
Göğün inim inim inlediği bir gece.Yağmur aralıksız yağarken korkutan şimşek gürültüsü eşlik ediyor ona, kime? Gökyüzü olmamayı umuyor. Sanki yeryüzü bugünü bekliyor. Sanki gökyüzü bugüne kadar tüm günahlara katlanabilmişti de bir buna gücü yetmiyordu. Çağlayanlar gibi kopuyor, ürkütüyor, mavisiyle umut olduğu günlerden tiksinircesine ceset kokuyordu. Ki, gökyüzü o günden sonra yıldızlarıyla ceset torbasını andırmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu. O gün? Daha yaşanmamış kaç gün?
Ateş gözlerini usulca yağan yağmura çevirdiğinde biliyor, gökyüzü aslında ona tükürüyor. O? Hiç olmasını istediği kişi. "Yağ," diye fısıldıyor, Ateş hiç duyulmadığını çok iyi biliyor. "Daha çok yağ ve kurtar bizi bu kirden." Çocukken çok çamura düşmüşlerdi ama üzerinden geçen yıllar olmuştu. Temizlenmiş olmaları gerek, kir olmamaları gerek. "Kurtar beni bu kirden." Alnının ortasında duran bu karanlık neydi bilmiyordu ama asla temizlenmeyeceğine emindi. Doğduğu an mı yapışmıştı ak alnına? Artık alnı karaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE
Teen Fiction*Hayat bir cehennemdi ve biz o cehennemde birbirimizi bulmuştuk. Şimdi, o cehennemi cennete çevirme sırasıydı.* "Bir öpüşle bağışlanmak istiyorum," dedi. Kalbimdeki kelebekler kendini astı. "Bir bakışla firar etmek bu zindandan, bir sözle ulaşmak sa...