"Her ne olursa olsun giy üstüne bol bir şeyler sevgilim, incinmesin kanatların."45.Bölüm: Nasıl Bir Acıydı Bu?
*Hani gözler yalan söylemezdi. En çok da onlar söylüyormuş, geç anladım...*
Her güneş doğuşunda daha fazla bitkin hissediyordum kendimi. Her gözlerimi açtığımda daha fazla karanlığa bürünüyordum. Geceye katlanabiliyorum ama güneş boğuyordu beni. Tüm evreni aydınlatan Güneş'in beni karanlıkta bırakması boğuyordu. Evet, Güneş doğuyor ama kime, ama neye? Etrafımızı aydınlatıyor ama bizi, bizi hiç mi görmüyor? Bizi aydınlatmıyor. Yaşamak için her şeylerini kaybeden insanları aydınlatmıyor. Ölmek istemeyen ama yaşamak için de hiçbir emeli olmayan insanları aydınlatmıyor.
Onuncu kez çalan alarmımdan sonra kulağıma değen arama müziği ile kalkmıştım yatağımdan. Komidine doğru uzanıp telefonumu aldığımda yüzüme su çarpmış gibi ayılmış, aramayı hızla açmış ve nefes bile almadan girmiştim konuşmaya.
"İyi ki aradın!"
"Hop hop!" demişti birkaç saniye sonra. Şaşırmıştı, doğaldı. "Hayırdır prenses, iyi misin?"
"Değilim," dedi dudaklarım, ona yalan söyleyemeyen küçük kız çocuğu bana danışmadı.
"İyi değilsen niye aramıyorsun kızım beni!" diye sinirle çıkıştığında telefon suratıma kapanmıştı. Yaşadığım ani şaşkınlıkla ekrana bakakalmış, saniyeler sonra gelen görüntülü aramayı nefeslenerek açmıştım.
"İyi görünmüyorsun," dedi, gözlerimi gördüğü an.
Dudaklarım büzülürken "Çirkin mi görünüyorum?" diye sordum. "Sen çok yakışıklı görünüyorsun? Telefonda bile nasıl bu kadar yakışıklı görünebiliyorsun?"
"Bebeğim gibi görünüyorsun Sena lakin öncelikle beni daha fazla merakta bırakmadan neden kötü olduğunu söyler misin?" Neden kötü olduğum aklıma gelince sislendi gözlerim, kan doldu. Ağlamamı istemiyordu, ağlamama dayanamıyordu, ağlama diyordu... o hâlde neden ağlatıyordu? Neden aldatıyor, yalan sözlerini boynuma dolayıp beni boğuyordu? Ağlamamı istemiyorsa gelsin. Ağlatmasın, gelsin. "Gözünden tek damla yaş akarsa oraya gelir, seni ağlatanı ağlatırım Sena!"
"Sanırım, o ağlarsa daha çok ağlarım."
Kirpiklerinin örtüldüğünü gördüm Ayaz'ın. Dudakları adımı zikrederken duraksadı. "Valla mı?" diye sordu.
"Aşka inanmazdım ya ben..."
"Biliyorum."
"Kalbim ağırıyor."
Bedenim bu acıyı kaldırmakta zorluk çekiyor. Ölüm gibi gerçekten, nefes aldırmıyor bazen. Bazen değil çoğu zaman, ben nefes alamıyorum. Konuşamıyorum, anlatamıyorum. Bir şey var sanki boğazıma yapışan, beni öldürmek isteyen eller var sanki. Yaralı gibiyim, nasıl iyileşeceğimi bilmiyorum. İyileşecek miyim, onu da bilmiyorum.
Ben bir Onu biliyorum, bir de kalbime bıraktığı sızıyı.
"Aşık mı oldun Sena?" Ses tonu neden acı doluydu? Ayaz bana neden acır gibi bakıyordu? Aşk acınası bir şey miydi? Aşk acı mıydı? "Ayrıldınız mı?"
"Olmadık ki Ayaz. Olmamışız. Hiç..." Gözden akan yaş değil kandı, kanadığım yerden damlıyordu. Kan gölüydü bir organ, kırılmaz sanarken paramparça olmuştu.
"Anlatmayacaksın, değil mi?"
"Ağlatır Ayaz, ağlamaya bile hâlim yok."
"Ağlatandan olmaz Sena," dedi, kalbimden bir yeri koparıp attı sanki. "Hele ki ağladığını bilip de hiçbir şey yapmayandan asla olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE
Roman pour Adolescents*Hayat bir cehennemdi ve biz o cehennemde birbirimizi bulmuştuk. Şimdi, o cehennemi cennete çevirme sırasıydı.* "Bir öpüşle bağışlanmak istiyorum," dedi. Kalbimdeki kelebekler kendini astı. "Bir bakışla firar etmek bu zindandan, bir sözle ulaşmak sa...