51. Bölüm: Zamanın Anlamı*Bana bir kalbim yokmuş gibi davrandı, bir kalbi olmadığından.*
"İstediğin zaman bizde kalabilirsin," dedim Balkı'ya, yine gülümsediğimde öyle zor gelmişti ki! "Canın ne zaman isterse, bana söylemen yeterli, gelir seni alırım. Ben alamasam bile Deniz ve Bulut'u gönderirim, onlar getirirler, tamam mı? Sakın bunu dert etme, evine alışmaya çalış..." Evine alışmaya çalışılmazdı ki, ev gibi hissedersen zaten alışık olurdun. "... ancak her zaman ikinci bir kapının olduğunu da bil, o kapının sen çalmadan açık olduğunu da."
"Gerçekten mi?" Masumca, kıyılamayacak derecede masumca.
"Gerçekten." Avuçlarımı yanaklarına yasladığımda ıslaklığı süpürdüm. Gözlerine neşe dolarken memnun oldum ancak onunla birlikte neşelenemedim. "Ağlama, kocaman adam oldun sen! Bir şey istiyorsan onu ağlamadan da elde etmeyi öğrenmelisin!" Kaşlarımı çattım, burnuna hafif bir fiske attığımda kıkırdadı. "Senin soyadın Güçlü, ağabeyin gibi bu soyadının hakkını ver, olur mu?" Kafasını hızlıca salladı, söz verircesine. Yatağın yanındaki komidine uzanıp tepsiyi kavradım, kucağına bıraktığımda "Hepsi bitecek," dedim ve ayaklandım. "Ateş'le konuşalım, hemen geleceğim!"
Ateş ona dönmemi beklemeden odadan ayrılırken Balkı'nın yemeye başlamasını bekledim ve ilk lokmasını aldığında buruk bir kıvançla ardından gittim. Odanın köşesinde bekleyen Ateş kapıyı kapattığım an
"Nasıl sizde kalacak Sena?" diye sordu.Kapının ucunda konuşmak doğru gelmediğinde sakin adımlarla Ateş'in odasına girdim, ardımdan geldi, kapıyı kapatmayı ihmal etmediğinde odaya kısa bir an baktım. Nezaretteyken bu odada onu görmek için neler yapmayacağımı düşünmüş, uğruna o zaman dahi sayısız yaş dökmüş, aklımı kaybetmiş gibi özlemiştim. Şu anla öyle bir fark vardı ki arasında, kalbim zorlanıyordu. O zamanlar gözlerinden uzaktım da özlemiştim, şimdi tam karşımdaydı yine özlüyordum. Bu kalp onu özlemek için yürek olduysa kabuldü ancak bu yüreği korkak bir ateşin yakmasına izin vermezdim.
"Bugün babamla konuştuk, gelmeden önce..." Ona gözlerimle ağladığım koltuğa oturdum, ona kalbim ağlarken. "Balkı konusunda net çizgileri yok, silinemeyecek kadar keskin değil."
"Öyle olsa dahi, Balkı'nın varlığının onun için ihanetten farklı bir anlamı yok. Onu her gördüğünde canı yanar, baban anca buna katlanabilirmiş gibi davranır."
"Ama Balkı katlanamaz," dedim net bir şekilde. "Şu an düşündüğüm tek şey Balkı, ne babam ne kendim ne de hiç kimse, Balkı'dan önde değil. Kim ne hissederse hissedebilir, Balkı'nın kötü hissetmesine izin vermeyeceğim. Hele ki hiçbir suçu olmadığı hâlde bir ihanetin kurbanı olmasına asla izin vermeyeceğim."
"Çok çabuk adapte olmadın mı?" diye sorduğunda bakışlarındaki şaşkınlıktan ziyade hayranlığı çağrıştırıyordu.
"Hangisine?" Oldu verdiğim karşılık.
"Her birine," dedi. "Sen..." Sustuğunda söylemek ve söylememek arasında gidip gelmiyordu. Hiç kurulmaması gereken bir cümleye başladığını fark etmiş ve hemen önünü kesmişti. "Balkı şanslı bir çocuk."
"Hı hım," diye mırıldandım. "Balkı'nın yanına geçeyim, sonra gideyim."
"Kalman konusunda ciddiydim."
"Kalmayacağım konusunda söylediğim her cümlede ciddiydim."
Bu kez "Yapma." Kelimesini sesli dile getirirken başı çok hafif yana kaymıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE
Roman pour Adolescents*Hayat bir cehennemdi ve biz o cehennemde birbirimizi bulmuştuk. Şimdi, o cehennemi cennete çevirme sırasıydı.* "Bir öpüşle bağışlanmak istiyorum," dedi. Kalbimdeki kelebekler kendini astı. "Bir bakışla firar etmek bu zindandan, bir sözle ulaşmak sa...