56. Bölüm: Yangından Çiçek*Ve benim Yaradan'dan tek bir dileğim var; yabancı bir aşk kapıma dayanmasın diye, sevginle birlikte tükenmek.*
"Nefesinden mi öpsem?" diye sordu, gözlerinin içi gözlerime doldu. "Seni öpemiyorum bari nefesinden öpeyim." Dudaklarını birbirine bastırdı, mecruhmuş gibi bakarken kirpiklerini dahi örtmedi. "Sen de beni öpmüyorsun." Onu öpmek... kalbim çarpıyordu. Onu öpmek... kalbim uçmak istiyor ve bu demirliklerden kurtulmak için göğsüme ölmeyi göze alarak çarpıyordu. Onu öpmek... düşüncesi his oluyor, bu his beni gökyüzüne taşırıyordu. "Bunu hissetmeden ölmeyeceğim. Öyle veya böyle, beni öptüğünü hissetmeden ölmeyeceğim. Beni öpeceksin, öyle öldüreceksin."
Uzandım, o an sınıfta olmak umrumda dahi olmadan dudaklarımı Ateş'in yanağına değdirdim, geri çekilirken yerimi kaybetmeden avucuna yerleştim. Bakışlarındaki ton değişirken ben avuçlarına sığmak için başımı sağa kaydırırken, o içi gitmiş gibi başını sola kaydırdı. "Ölüm demesen, olmaz mı?" Parmakları yanağımda hareket etti, saçlarım ellerinin tersine dokunurken memnun kaldı. "Bunu senin sesinden duymak pek iyi hissettirmiyor."
"Ölümü duymak hiçbir an iyi hissettirmemeli," dediğinde yutkunduğunu işittim. "Yoksa..?"
"Hayır, hayır," dedim hızlıcana. "Bir izin üstüne başka bir iz açılmamalı Ateş. Açılmamalı ki o izin bir anlamı kalsın."
"Kalmasın, o izin de bir anlamı kalmasın. Ne ânı kalsın, ne hissi kalsın, ne görüntüsü kalsın... tamamen arın, lütfen, elinden gelen her şeyi yap ve bu izin her şeyinden kurtul."
"Kurtulacaksam ne anlamı kalır ki?" dedim, gözlerime dolan gözlerinin takibine koyuldum. "Bitecekse, artık hiçbir şey hissettirmeyecekse ne anlamı kalacak Ateş? Evet yaşandı, geçti ama bitmedi, bitmesin, bitmemeli... kalmalı ki değmiş olsun. Bir yerlerde bu izi taşıyayım. Hayatın bana neler sunacağını bilmiyorum ama olur da kendimi aynı noktada bulursam bu izi görmeliyim, görmeliyim ki üstüne bir iz daha atmaktan vazgeçebileyim. Bu izi tanımayacak olursam, çok daha acı bir şekilde, çok daha ağır izleri tanımam gerekebilir. Tam da bu yüzden bu izi her bir zerremde taşımak, kalıntılarına rastlamak istiyorum."
Yüzümdeki avucu kaydı, iki bileğimi aynı anda sardığında öpüşünü feda edeceğini biliyordum. Onu gözlerimi hissiyle kırpıştıra kırpıştıra, kendinden geçmek için çırpınan yüreğimle izledim. Yüzünü kaldırdı, "İçim gidiyor sana..." dedi, bu hissettiği en muhterem duyguymuş gibi.
Kalbimde doğan kelebeği bir zindana hapsedercesine göğsüme hapsettim. Ona olan aşkımın en büyük kanıtı; çok fazla bir şeye ihtiyaç duymadan yalnızca tek bir bakışıyla yuvasından firar edip göğsüne ulaşmak isteyen, oraya bir iz bırakıp oradaki kelebeği bulmak isteyen, kalplerimizi birbirine bağlamak, kendini bir yol kılmak, o yolu bize adımlatmak için canına kıymak isteyen kelebek aşkımın doruk noktası.
"Küçük Sena'ya bu ândan bahsetseler gözlerini kocaman açar ve bir masal anlatılıyor sanardı." Gamzemi açığa çıkaracak bir gülümseme yanaklarımda yer bulurken eskiyi anımsarcasına yüzüne dalmıştım. "Böyle laflar yalnızca prens ve prenses arasında geçer... tabii o zamanlar yalnızca iki masal kahramanı tanırdı, annesi ve babası." Gülüşümün büyümesine engel olamadım. "Şimdi yine iki masal kahramı tanıyor ama annesi ve babası değil."
"Kimmiş peki?"
"Yani, ben kesin prensesim de prensi bilmem!"
"Ne demek bilmem?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE
Teen Fiction*Hayat bir cehennemdi ve biz o cehennemde birbirimizi bulmuştuk. Şimdi, o cehennemi cennete çevirme sırasıydı.* "Bir öpüşle bağışlanmak istiyorum," dedi. Kalbimdeki kelebekler kendini astı. "Bir bakışla firar etmek bu zindandan, bir sözle ulaşmak sa...