62. Bölüm: Yalnızlıktım*Ben ise şimdi yıkılmaya gidiyorum. Daha güçlü kalkmak için...*
Adım atmaya güç bulduğum an gidersem ne kalırdı benden geriye? Burada kalıp bir hançer almadan elime, karşıma gelecek her kalbe saplamadan, kanadığım kadar kanatmadan, öldürmek isteyenleri öldürmeden gidersem benden geriye ne kalırdı?
Ben, benden geri bir şey kalmasın da istiyordum. Ne gariptir, insanlar genelde değişmek istemezlerdi, ben şu andan bir şey istemiyordum. Yeniden doğmaksa yeniden doğmak, ölüp dirilmekse ölüp dirilmek, baştan yaratılmaksa baştan yaratılmak... her ne haltsa, böyle kalmamak.
Ben Sena Bektaş, yaralıyım ve artık bu yaramın kimden geldiğini bile bilmiyorum.
Tahminlerim can yakıyor ve ben artık her türlü yanığın ateşten kaynaklandığını düşünecek gibi oluyorum.
Hayır, istemiyorum. Bazı ateşler, bazı şeyleri yakamazdı, yakmamalıydı, kıymamalıydı.
Gözlerimi avucumda titreyen telefonla aralamıştım, karşımda gördüğüm ilk şey ise kabloların yapıştırıldığı ve şişip indiği belli dahi olmayan göğsü olmuştu. Nefesimi sesli düşürürken uzandım ve kalbinin tam üstüne, attığını hissetmek istercesine dudaklarımı bastırdım. Uyurken dolan gözlerimden düşen damla göğsünden kayarken kalbinden öptüm.
O odadan çıktım, canım ise içeride kalmaya devam etti.
Telefonu açar açmaz "Sen bu saatte neden uyanıksın?" diye neredeyse azarlamıştı Ayaz, bedenimi koridordaki koltuklardan birine fırlattığımda başımı geriye atmış ve gözlerimi kapatmıştım. "Okuluna neredeyse iki saat var?!"
"Sınav çalışıyorum," diye yalan söyledim, hayatımın en büyük sınavının tam içerisindeydim zaten, çalışmaya vaktim yoktu. "Sıkı tutmak gerekiyor biliyorsun, ipleri gevşetmemeye çalışıyorum."
"Sesin çok kötü geliyor Sena!" Onun ise ses tonu değişmişti, bu kez azarlar gibi değil barizce döver gibiydi. "Tamam sınava çalış çalışmasına da, uykunu da al be kızım!"
"İyiyim," derken tek kelimeyi mırıldanırcasına ağzımın içerisinde gevelemiştim. "Uyku benim için problem değil, alışkınım."
"Kurban olurum senin alışkanlıklarına be kızım!" Sessizlik. "Alışma buna." Sessizlik. "Sena, neden uyuyamıyorsun?" Sessizlik. "Ağlamıyorsun, değil mi?" Sessizlik. "Ağlayamıyorsun." Sessizlik. "Tamam."
"Sen neden uyanıksın ki bu saatte?"
"İlk ders sunumum var, onu yetiştirmeye çalışıyorum," dedi sessizce, bir şeyleri uyandırmaktan çekinircesine. Bir şeyler hiç uyuyamıyordu ki Ayaz, ayakta uyutuluyordu. "Ben sana bir şey söyleyecektim aslında..."
"Tabii, dinliyorum."
"Biz seninle çok küçükken konuşurduk ya hep, uçağa binip gidecek ve o bizi nereye götürürse orada yaşamaya devam edecektik. Sonra biraz büyüdük, yaşamak fazla geldi, orada okuruz dedik. Ben oradayım Sena, uçağın götürdüğü yerdeyim, sen neden değilsin?"
"Ayaz-"
"Senin için torpil geçtim. Hiç kızma bana, gittim konuştum, hatta babanla Bayan Martina'yı da araya kattım hallettim. Dün rektörlükten yanıt geldi, seni aralarında görmeyi çok isterlermiş. Sen onların arasında olmak istemez misin?"
"Ay-"
"Türkiye sana iyi gelmiyor." Zaten kapalı olan gözlerimi çok daha sıkı kapattım. "Bunu görebiliyorum Sena, seni göremesem de bunu görebiliyorum. Şu an mutlu değilsin, sesinden anlamaz mıyım sanıyorsun? Bir şeyleri gizlemeye çalıştığını anlamayacağımı mı düşündün? Kurcalamıyorum diye fark etmiyorum sanma, ben yalnızca sen kendin gel bana anlat istiyorum. Sen bana anlatmıyorsun, biliyorum, olabilir, anlatmak içinden gelmeyebilir ama sende beni anla, bir şeyleri fark edip de el atmamak zor. Hele ki konu senken, çok zor kuzen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE
Teen Fiction*Hayat bir cehennemdi ve biz o cehennemde birbirimizi bulmuştuk. Şimdi, o cehennemi cennete çevirme sırasıydı.* "Bir öpüşle bağışlanmak istiyorum," dedi. Kalbimdeki kelebekler kendini astı. "Bir bakışla firar etmek bu zindandan, bir sözle ulaşmak sa...