60. Bölüm: Şüphe Tek Gerçektir
*Başka bir gezegende mutlu olabilir miyiz?*
Hayatım boyunca hep bir şeyler için çabaladım ne için çabaladığımı bilmeden. Yıprattım kendimi ne için yıprandığımı bilmeden. Bir şeyleri başarma gereksinimi duydum ama neyi başarmak istediğimi bile bilmiyordum. Ben, merdivenleri çıktığımı sanarken yuvarlana yuvarlana iniyormuşum. Bindiğim asansörden gökyüzünü beklerken yerin dibini görüyormuşum. Ben yaşamıyormuşum ya, ben yokmuşum; kaybolmuşum, hiçmişim. Benim yaşayacağım dediğim bir hayatım yokmuş. Mutlu olmayan bir insan mutlu edemez. Belki de tek çözümdür vazgeçmek.
Vazgeçmek...
Korkaklık. Acizlik. Mahvolmuşluğun ilk adımı. Vazgeçecek miydim gerçekten? Her şeyden, her şeyimden vazgeçecek miydim? Bana bırakılan başka bir şans var mıydı? Daha fazla yaralayamam kimseyi, daha fazla varken yokluğu tattıramam. Kaybedemem onları. Kendimi, sanırım çoktan kaybettim. Bulmak için çabalamayacaktım. Gömecektim kendimi o çukura, bulunmamak üzere.
Vazgeçmek...
Bazen göründüğü kadar kötü olmayabilirdi. Elini kesen bıçağı tutmaktan vazgeçmek o kadar da kötü olamazdı. Tabanlarını paramparça eden dikenli yolu yürümeyi bırakmak o kadar da kötü olamazdı. Seni sırılsıklam edip hastalandıracak yağmurdan vazgeçip şemsiye açmak o kadar da kötü olamazdı. Bazen o merdivenden vazgeçmek gerekirdi, asansörü kullanmak o kadar da kötü değildi. Hem gideceğin yere daha hızlı ulaştırırdı, hem yormazdı da. Bir yer size zarar veriyorsa o yer diye tutturmanın anlamı yoktu, alıp başını gitmeliydi bu diyardan.
Ben, bu diyarlardan gidecektim.
Nereye gideceğimi bilmeden. Ne yapacağımı, nasıl yaşayacağımı bilmeden. Beni ne zorlukların beklediğini umursamadan... kurtaracaktım herkesi. Mutlu değildim ve mutluluk veremiyordum kimseye. Dönüp bir bakıyorum ardıma; yaşadığım, yaşadığımız her şey canlanıyor gözümde bir bir, hiçbirinde mutlu görünmüyoruz. Ben Ateş'in hayatına girdiğim günden beri o da mutlu olamadı. O acı tebessümleri bile güzel olan adamın gerçek gülüşleri nasıldır?
Güneş gerçekten de solmuyor mudur gülüşünde?
En çok, en çok güneş soluyordur.
Ateş Güçlü, benim sevdiğim adam. Hayatıma dahil olduğunda yıkıntıdan farkım yoktu, sen bir harabeyi ayakta tutmayı başardın. Sen bir harabenin üst üste gelen artçılara rağmen yıkılmamasına sebep oldun ve ben şimdi, seni bırakıp gitmekten söz ediyorum. Özür dilerim sevgilim, senden gidilmez biliyorum, gidemiyorum.
Gece, sana hapsolmaya geliyorum. Bekle beni.
🏚
Şehrin etrafında dolanıyordu kara bulutlar, ya çökecekti yeryüzüne ya kıyacaktı gökyüzüne. Bulutlar kıyardı da gökyüzüne, gökyüzü kıyar mıydı şehrine? Şehir vazgeçer miydi gökyüzünden, gökyüzü gider miydi öylece? Nasıl biterdi bu hikâyenin sonu, nereye uzanırdı yolumuz, nasıl yanardı canımız? Bulutlar ardında gizlenen güneşi görmeye o kadar ihtiyacım var ki... O kadar muhtacım ki tek bir ışığa, tek bir çıkış yoluna, tek bir kurtuluşa...
Kafam patlayacak kadar dolu, bir çıkış yolu bulamayacak kadar boş gibiydi.
Elime yüzüme su çarpmak üzere ameliyathanenin önünden ayrıldığım vakitti, Ateş'in ameliyatı bitmiş ve yoğun bakıma alınmıştı. Kaderin bir cilvesiydi ya, saatlerce beklemiştim ve o önünden ayrıldığım dört dakikalık sürede çıkmıştı, görememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE
Roman pour Adolescents*Hayat bir cehennemdi ve biz o cehennemde birbirimizi bulmuştuk. Şimdi, o cehennemi cennete çevirme sırasıydı.* "Bir öpüşle bağışlanmak istiyorum," dedi. Kalbimdeki kelebekler kendini astı. "Bir bakışla firar etmek bu zindandan, bir sözle ulaşmak sa...