61.Bölüm: Kötü Lider
*Gözlerini kapat parlat yıldızları...*
Doktorun söylediği her şey kulağımda çınlarken gözlerimi sıkıcana yumup kendimi bir desteğe ihtiyaç duyarken duvara yasladım, dizlerim bükülürken boynumu sabit tutmak çok zor gelmişti. Çok büyük bir bilinmezlik içerisindeydim, belli ki birkaç bilinmezlik içerisindeydim. Zerrin, Ateş'i vurmuştu. Öyleydi. Başka kim vururdu ki? Başka kimse vuramazdı. Zerrin vurmuştu. Zerrin yaşaması için kan vermişti. Ölmesini isterken mi yaşatmıştı? Amacı öldürmek değildi, demişti Cansu. Öyle bir ihtimal yoktu. Amacı öldürmek olmalıydı. Aksi ihtimal beni bütün acılarımın ardından tepetaklak ederdi. Kalbini hedef almıştı. Sadece korkutmak istese kalbinden vurmazdı, vurmamalıydı, olmamalıydı.
Özel Numara
Telefonuma çevirdim bakışlarımı. Alt dudağımı kemirirken kesik kesik nefesler almaya başladım. Kendime gelmeliydim. Onunla konuşurken sesim bile titrememeliydi. Onunla konuşurken iç sesim bile dik durmalıydı ama önce bedenim. Yaslandığım duvardan doğrulurken saçlarımı geriye iteledim ve öylece açtım telefonu.
"Sarı Civciv," dedi telefonu açar açmaz, şakırcasına. "Nasılsın bakalım?"
"Allah kime bela vermesini gerektiğini biliyor anneciğim," dediğimde olduğum yerden uzaklaştım, izleniyor gibi hissettiğimden yer değiştirmek mantıklı gelmişti. "Benimkini vermedi, sanırım o bela sana geliyor."
"Yakın zamanda uğrasın yanıma." Sesi neşeli geliyordu, sesi sanki bir insanı ölümün kıyısına kadar sürüklememiş gibi coşkulu, kıkırtılı geliyordu. "Belalarla aram iyiydir."
Uyarırcasına, artık çok geç olduğunu bile bile "Ateş'e dokunmaman gerektiğini bilmen gerekirdi," dedim.
"Dokunmadım," dedi, sesi ise asla alaycı değildi. "Ben Ateş'e dokunulunca yanılacağını biliyorum Sena, Ateş'in yakacağını biliyorum ve dokunmuyorum ama sen, inadına, yanmak için sızlana sızlana dokunuyorsun. O hâlde yan yanabildiğin kadar."
"Neyden bahsediyorsun?" Sorusu dudaklarımdan zulüm gibi dökülmüştü. Yanaklarımın içini dişlerken tırnaklarımın derime olan batışı herhangi bir his bırakmadı.
"Ateş'ten," dedi. "Onu vurmak isteyeceğim son şey bile değildi." Dur kalbim yerinde, şimdi bir şeyler hissetme vakti değil. "Ancak kendimi küçük bir adama oyuncak edecek yaşı çoktan geçtim be Sena, ben on sekiz yaşında değilim." Vur kalbim, acıt ve kanat. "Yaptığımız anlaşmayı bozdu, elbet cezasını çekmeliydi. Çekmeliydi ki bir kez daha kim olduğumu görmeliydi."
"Sevda'dan bahsediyorsun." Belki de tutundum bir ihtimale, bir tavanda boynumdaki urganla bulunana dek sıkı sıkıya tutundum. "Sevda'yı kurtardığı için mi vurdun onu?!"
"Hayır," deyişi sessiz bir isyan gibiydi. "Oraya gelene dek ölmesini istediğim tek kişi sendin, sonra sizi gördüm ve ilk kez ölsün istedim. Ateş orada ölsün istedim."
"Ama yine de öldürmedin." Koridoru döndüm, telefonu tutan avucum terlemişti, her an düşecek gibiydi. Herhangi bir koltuğa oturduğumda her an düşecek gibiydim. "Onu neden öldürmedin Zerrin?"
"Çünkü öldürmek istediğim sensin," dedi geçiştirir gibi, saniyeler sonra, duraksarken ve sessizliğine nefeslerini düşürürken. "Ben bir planı bir kere kurar ve sonuna kadar onunla devam ederim Civciv. Olay esnasında olanlar beni ilgilendirmez, her şey en başından nasıl istediysem öyle devam etmek zorunda. Öldürmek istediğim sendin ve seni Ateş'le değiştirmeyeceğim. Şart ve koşullar ne olursa olsun, en başında ne olmasını istediysem o olacak. Ateş'i vurmamdaki amaç ölmesi deği-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE
Ficção Adolescente*Hayat bir cehennemdi ve biz o cehennemde birbirimizi bulmuştuk. Şimdi, o cehennemi cennete çevirme sırasıydı.* "Bir öpüşle bağışlanmak istiyorum," dedi. Kalbimdeki kelebekler kendini astı. "Bir bakışla firar etmek bu zindandan, bir sözle ulaşmak sa...