Bir elinde sürüklediği valizi diğer elinde eşine aldığı hediye havaalından çıkarken Ağustos ayının sıcak ve nemli havası yüzüne vurmuştu.
İş seyahati tahmin ettiğinden'de erken bitmişti. Eşinin geleceğinden haberi yoktu ona hayatının sürprizini yapacaktı.
Başını gökyüzüne kaldırıp, bir süre geçip giden tek tük bulutları seyre daldı. Kalbinin ötelerine itmiş olduğu sevdası gün yüzüne çıkmak istese'de buna izin vermeyecekti.
Evlenmişti onu seven eşi güzel bir işi vardı. Geçmişi hatırlayıp üzülmenin yada düşünmenin manası yoktu.
Yol kenarında duran boş taksilerden birine binip adresi verdi. Dünden beri telefonu kapalıydı. Açmaya'da niyetli değildi.
Eğer Alparslan onu ararsa ağzından "ben sabah geliyorum" sözü çıkabilirdi. Seviyordu eşini inkar etmiyordu Elif Alparslan onun en kötü gününde elinden tutmuş çekip almıştı karanlığın içinden ona çok şey borçluydu.
Gözleri bir haftadır uzak kaldığı şehirde gezerken bir daha uzun süreli seyahate çıkmayacağını aklına not etti.
Denizin maviliği kokusu atmosferi herşeyiyle çok başka bir şehirdi İstanbul bunu ancak görerek en çokta tarihi yerleri gezerek bile fark edebilirdiniz.
Geçmişi derin ve inceydi bana göre bu yüzden ara ara şehir kütüphanesine gidip araştırma yapmıyor değildim!
Taksicinin geldik abla sözüyle ücreti ödeyip indim. Valizi bagajdan indirip evin bahçesine adım attım.
Çok özlemiştim çiçeklerimi bahçemi eşimi vakit kaybetmeden çelik kapıyı anahtarımla açarken içime çöreklenen sıkıntıya anlam veremedim kalbim nedensiz yere hızlı atıyordu.
Hediyemi yerden alırken valizi uzun ve geniş koridorun köşesine bıraktım. Burnuma dolan yanık yemek kokusuna eş içki kokusu yüzümü buruşturmama sebep olurken üst kattan gelen bağırış sesiyle adımlarım benden bağımsız çoktan harekete geçmişti.
Ellerim titriyor ve ben buna mani olamıyordum. İkinci kata çıkarken yatak odamızdan gelen yüksek sesli konuşmalar kapının aralık olması merak duygumu körüklüyordu.
Alparslan sesi bu güne kadar duymadığım netlikte soğuk ve nefret dolu çıkıyordu.
"Sokayım yapacağınız işe lan bir adama sahip çıkamadınız ne yapıp edip bulun o adamı bana ölü ve yaralı diri fark etmez hadi bulamadınız ya kendinize mezar kazın" bir süre sessizlik oluşurken bu kez beni dahada yıkan sesi duydum.
"Çok mu seviyorsun Elifi Alparslan" bu ses Asistan Zehra'nın'nın sesiydi.
"Kes sesini Zehra sen hala burada mısın defol git" elim ayağım buz keserken kapı aralığından odamıza göz attım.
Zehra yatakta yarı çıplak yatarken Alparslan balkon demirliklerine dayanmış sigara içiyordu.
"Seven adam aldatmaz Alparslan seninki sevmek değil takıntı." Diyen kadınla hışımla içeri giren Alparslan elinde ki bitmiş sigarayı kendi göğsü üstünde söndürdü.
Hayret dolu çığlık sesime eşlik ederken keskin bakan yeşil gözler ok misali bana saplandı.
Ben o gün kalbimin kırıklarını güvenimi sevgimi orada bırakmış buz tutan yüreğimle bana mezar olan evden kefenimle beraber kaçmıştım...
Yakında kurgu değişti...
Hiç bir şey göründüğü gibi değildir...
Başlama tarihini buraya yazın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herdem!
General FictionGözün kör olur aşktan sevgiden derler ya benimki'de kör olmuş gözümün önünde ki kötülüğü görememiş kendimi kara batağın içinde bulmuştum. Sevdim dediğim adam bana yüreğime en büyük ihaneti yapıp çekip giderken benim ne halde olduğumu umursamamış ark...