4- Bir Varmışım Bir Yokmuşum

71 4 0
                                    

Seni çok özledim sevgilim. Senden ayrı olduğum her gün, daha fazla sevdim seni. Sen bedenen yanımda değildin ama benim için bana hep en yakın kişiydin. Sol köşemde, her daim benimleydin.

Yüzün ne kadar değişmiş. Hala kemikli olan o yüzün daha topluca duruyordu şimdi. Gözlerinin yanında hafiften belirmeye başlamış küçük kırışıklıklar vardı. Gözlerin her zamankinden daha yorgundu. Ve bana nefretle bakıyorlardı.

Ne olurdu sanki sarıp sarmalayabilseydim seni. Göğsüne yatıp, saatlerce belki de günlerce ağlasaydım sana. Korkularımı anlatsaydım, yalnızlıklarımı sonra benden hiç gitmeyen seni anlatsaydım sana. Dinleseydin sen de beni. Gözlerindeki o bakışlar tüm umudumu kırmıştı. Zaten küçücük bir umuttu içimdeki. Benim bile haberim yoktu o umut parçasından. Ama saklanmış içimde bir yerlerde işte. Bu bakışlara dayanamayıp o son umut parçası da gitmişti şimdi.

Şirin'e baktığımda üzgün bir şekilde sessizce beni izliyordu. Sanki biraz daha bana böyle bakarsa o da ağlayacakmış gibi duruyordu. Elimi başına götürdüm. Saçlarını sevdim. Onu üzmek istemiyordum. Gülümsemeye çalıştım. Bu konuda ne kadar başarılı olabildiğimi bilemiyordum. Şirin dudaklarını büzerek bana bakmaya devam etti sadece.

"Şirin?"

"Neden ağlıyorsun?" dedi titreyen sesiyle. Sorusuna dayanamayıp başımı gökyüzüne kaldırdım. Bunu yapmamla birlikte gözümdeki yaşlar çeneme doğru iz sürmeye başlamışlardı. Dişlerimi sıkarak bekledim biraz. Omzuma bir el yerleştiğinde başımı arkaya çevirdim. Berna'yla karşılaştı bakışlarımız. Dudaklarını oynattığında. Ne söylediğini anlamaya çalıştım. 'Ben yanındayım.' Bu yüzden daha güçlü hissetmiştim kendimi. Derin bir nefes alarak Şirin'e baktım.

"Önemli bir şey değil Şirinciğim. Sadece biraz zor bir gün benim için." dedim yanağını okşarken.

"Ağlama ama." dedi gözlerindeki şefkatle. Söylediğine tekrar gülümseye çalışarak başımı salladım. Tekrar karşı tarafa baktığımda hâlâ bana bakıyordu. Gözlerimiz bir kez daha buluşunca buna artık dayanamıyormuşçasına çekti gözlerini benden. Ne kadar kötüydü. Bilse o gözlere nasıl hasret olduğumu çekmezdi onları benden. Ama bilmediği için ona kızmıyordum.

Yağız, abisine bakıp bir şeyler söyledi ve ardından hızla sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa yerleşti. Başını benim olduğumun tarafın tersi yöne çevirip beklemeye başladı. Derin soluklar aldığını bu mesafeden bile görebiliyordum.

"Şirin, hadi amcacım, baban yorgun bir an önce eve gitmemiz gerekiyor." dedi Mert ağabey yanımıza geldiğinde. Ben onun yüzüne bakarken o bana bakamıyordu. Şirin bacağımı bırakmıştı ama hâlâ başını yukarı kaldırmış bana bakmaya devam ediyordu.

"Ama Badeciğim ağlıyor amca. Görmüyor musun? Nasıl bırakıp gideyim?"

Bunları Şirin söylüyordu. 5-6 yaşlarında küçük bir kız çocuğunun sözleriydi bunlar. Bana gösterdiği değer karşısında daha da acınası hissettim kendimi.

Şirin'le boyumuzu eşitlemek adına ona doğru eğildim. Hatta boyumuzu eşitlemek adına dizlerimi kırıp oturur gibi durdum. Elimi kaldırıp Şirin'in önüne düşmüş olan saçlarını geriye ittim. Yukarıdan başlayıp aşağıya kadar sevdim saçlarını.

"Şirinciğim ben iyiyim. Merak etme kötü bir şey yok. Eve gitmeniz lazım. Senin şimdi babanı düşünmen gerekiyor. Babanın eve gidip dinlenmesi gerekiyor."

"Tamam giderim ama bir şartım var. Evdeyken seni arayıp nasıl olduğunu soracağım. Olur mu öyle?"

"Tamam olur. Ararsın." dediğimde Şirin minik ellerini hızla boynuma doladı. Küçücük bir kız çocuğundan şefkat görmek garip hissettiriyordu.
Bu küçük prensesi bir daha görüp görmeyeceğimi bilmediğimden ben de hemen sarıp sarmaladım onu. Yanağından öperken sarı saçlarını sevdim. Şirin'in benden ayrılmayacağını sımsıkı sardığı boynumdan anlamıştım.

SaudadeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin