Londra'ya ilk gidişim beklenmedik bir şekilde olmuştu. Hazin bir olayın sonunda, mecburi bir gidişti benimkisi. Bir ölüden farksızdım Londra'ya geldiğimde. Tek başıma bir ülkeye gelmiştim. Oysaki tek başıma şehir dışına bile çıkmamıştım ben. Ama hayat her daim zorla yaptırırdı bazı şeyleri. Yapamam dediğiniz ne varsa, duymaktan ve söylemekten çekindiğiniz ne varsa hatta ve hatta benim başıma gelmez dediğiniz ne varsa birer birer hepsini deneyimlemenizi sağlardı. Kaçsanız da bir faydası olmazdı. Yıllarca yapmaktan kaçındığım ve ölesiye korktuğum şeyi yapmamak için çok uğraşmıştım. Ama boşunaydı. Olacağın önüne hiçbir zaman, hiçbir şey geçemiyordu.
İstemeden yaptığım şeyler, isteyerek yaptığım şeylerden fazlaydı hayatımda.Londra en başta benim bitişimin şehriydi fakat ilerleyen yıllarda benim yeniden doğuşum olmuştu. Bana iki tane çok değerli insan kazandırmıştı. Biri Berna'ydı diğeri de Herman'dı.
Herman 7 yıllık evli, eşi Elizabeth'e deliler gibi aşık, kızı Anna'yı çok seven orta yaşlı bir erkekti. Bir kız kardeşi yoktu ama beni kız kardeşi olarak gördüğünü her fırsatta söylerdi.
Londra da ki 16.ıncı günün sonunda artık Türkiye'ye geri dönüşüm üzerine havaalanında bekliyorduk Herman'la. Daha vaktimiz olduğu için hem kahve içip hem de sohbet ediyorduk.
"İnanılmaz bir vakaydı gerçekten."
"Kadının sana tokat atması olayındayım ben hâlâ." dedim.
"Yaşadığım en talihsiz olay buydu sanırım. O an kadına karşı öyle öfkelendim ki. Elimden bir kaza çıkacak diye hemen dışarıya attım kendimi." dedi o anı tekrar yaşıyormuşçasına.
"Yine de ucuz atlatmışsın." dedim gülerek. Bir psikiyatristin hastasından neredeyse dayak yiyecek olması hayret vericiydi fakat Herman'ın bu olayı komik bir şekilde anlatışından ötürü gülerek dinlemiştim.
"Türkiye'ye ne zaman geliyorsunuz? Elizabeth ve Anna oldukça istekliydi, senin aksine." diye bir soru yönelttim.
"Yaz bitmeden gelmeyi düşünüyorum aslında. İznime de yaklaşık bir ay var zaten. Büyük ihtimalle bir, bir buçuk ay sonra geliriz. İstanbul diye diye başımın etini yedi ikisi de. Neyse ki sen geldin de biraz sakinleştirdin onları."
"Benimle gelselerdi keşke. Bir ay sonra da sen gelirdin." dedim hayıflanarak.
"Bir ay ben onlarsız ne yaparım? Sen beni diri diri gömmek istiyorsun sanırım."
"Gerçekten dayanılmaz bir adamsın Herman."
"Hiç sanmıyorum."
"Aynı zamanda egoist bir psikiyatristsin de." dediğimde güldü. Söylediğim şeyin gerçek olmadığını bildiğinden alaylı bir gülüştü onunkisi.
"Sen de çok naif bir çocuk doktorusun o halde. Bildiğim ve tanıdığım bütün çocuk doktorları sert mizaçlı insanlardır."
"Kaç tane çocuk doktoru tanıyorsun Herman? Benden başka." dedim ben de onun gibi gülerek.
"Aslında bir tek sen. Ama Anna için doktora gittiğimiz her seferde bu söylediklerime bire bir şahit oldum. Gerçekten çok sert ve katı insanlar oluyorlar."
"Genelleme yaptığında seni sevmediğimi biliyorsun. Herkesin karakteri bir olamıyor işte sayın psikiyatristim."
"Bence yine de sen bir istisnasın Bade."
"Neyse neyse. Daha fazla uğraşamayacağım seninle."
"Bu arada Yağız'la olanlar..." dedi ve bekledi bir süre. "Ne yapmaya karar verdin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saudade
Romance"Nasılsın?" dedi Yağız. "İyiyim." dedikten sonra yutkunup kısa bir süre bekledikten sonra devam ettim. "Sen nasılsın?" "İyi olamıyorum." dedi soğuk sesiyle. "Bir şey mi oldu?" dedim yan dönüp ona bakarken. Yere bakan gözleri bana çevrildi bir and...