Kanımı arzuluyorsun diye sana aşık falan olmayacağım.
∞ 🍷
Hayatım onun elleri arasındaydı. Tam şu anda o kadar savunmasızdım ki... Bundan ölesiye bir nefret duydum. Beni kolları arasına alıp saklaması, ayaklarımızın üzerinde beton zemine inişimiz... Henüz az önce gerçekleşmişti.
Tek gözümü açarak etrafıma bakındım, hayal olduğuna inanmak istiyordum. Üçüncü kattan aşağı atlamıştık ve burnumuz bile kanamamıştı öyle mi? Eh, tımarhane gözüme hiç olmadığı kadar cezbedici gelmeye başlıyordu.
Ellerim onun omuzlarını üstünde duruyordu. Başını hafifçe kaldırmıştı, bu hareketi elmacık kemiklerinin üst düzeye çıkmasına neden olmuştu. Sanırım sinirliydi, az önce kendimi ölüme atmamın sinirlenmesinde bir payı olmasını istemiyordum.
Ama kesinlikle vardı.
Ondan uzaklaşmak için geriye doğru bir hamle yapacağım sırada belimdeki ellerini sıkılaştırarak bu düşüncemi defetti. Başını yüzüme doğru eğdiğinde burnu yanağıma sürterek adeta bir kıvılcım oluşturdu. "Ne yaptığının farkında mısın?" sorusuna cevap vermeyi reddederek sessiz kalma hakkımı kullandım.
Burnundan içeri sert bir nefes çekerek yüzünü köprücük kemiklerime yaklaştırdı. Dudakları köprücük kemiğimdeki küçük çukurun içine değiyordu. Ürpererek derin bir nefes aldım. "Ölebilirdin. Ne zamandan beri kendi canını hiçe sayıyorsun?"
"Ölmedim ve sorunun cevabı da; az önce arkadaşımın acıyla bağırdığını duyduğum andan itibaren, oluyor." gece karası saçları solgun, beyaz teninin üzerine saçılmıştı. Kaşlarını çatarak kırmızı gözleriyle gözlerime baktı. Doğuştan olabilir miydi? Veyahut doğal mıydı? Anlamdıramıyordum.
Farkında olmadan Twilight'ın içerisine mi girmiştim. Hey, Edward neredeydi? Onu Bella'dan koparırsam sonsuza kadar burada kalabilirdim! Bella da Jacob'uyla olabilirdi. Gerçi bir kızları vardı. Dudağım istemsizce büzüldü. Anson'ın bana anlamsızca baktığını fark ettiğimde iç dünyamdan sıyrılarak gözlerimi kıstım ve şüpheli bakışlarımı onun tenine diktim.
Güneş tepemizde parıldıyordu ancak Anson'ın teni falan parlamıyordu! Elimi aşağı indirerek sıcaklığına baktım, biraz soğuktu. İşte ipucum! Belki de Edward kılık değiştirmişti. "Ay yeter." diye çığırdım ve tepinerek kendimi Anson'ın kolları arasından kurtardım.
Gerçek dünyadayız Eliane. Gerçek dünya!
"Bana bak Edward çakması! Kanımı arzuluyorsun diye sana aşık falan olmayacağım!" Gerçek dünyaya ne oldu? "Edward çakması mı?" şaşkın çıkan sesiyle yanağımı dişlerimin arasına aldım. "Kanını mı arzuluyorum?"
Kahkaha attığında gözlerim irice açıldı. Bembeyaz dişleri büyülü bir ışıltıyla parıldadı. Yutkunarak bakışlarımı kaçırmaya uğraştım. Az sonra Will'in sapasağlam yanımda durduğunu gördüm. Onun kemiği kırılmamış mıydı?
Lanet olsun, gerçekten çıldırıyorum!
"Will, buradan gidebilir miyiz artık?" diye sızlandım. "Bence de gidelim." diye mırıldandı ve kolumu tutarak beni yanına çekti. Tam gitmeye hazırlanıyordum ki Will duraksayarak Anson'a baktı. "Ne yapacağım?" sorusuyla birlikte Anson bana bir bakış attı ve omzunu silkti. "Her şeyi anlatmalısın, delirdiğini düşünüyor." al işte, akıl okuma da vardı! Anson bana bakarak gözlerini devirdi. "Hafızasını silmeye çalıştım ancak işe yaramadı, kendin gördün. Ailesi hakkında ne biliyorsun?"
"Babası dedektif, annesi ise kütüphane çalışanı. İkisi de sıradan ve iyi insanlar. Bundan eminim. Onları görmüş olmalısın?" Anson başını iki yana salladı. Sıradan kelimesinin bir aşağılama şekli olmadığını biliyordum ama canımı sıkmaya başlamıştı. "Leria huzursuzlandığında yanına giderim. Ailesini görmedim."
Tamam, bayılma sahnem ne zaman geliyordu? Yazarcığım buraya bir el atsan artık?
Will başını salladı ve beni peşinde ilerleterek yürümeye başladı. Siyah bir cipin kilidini açıp şoför koltuğuna oturduğunda hızlı adımlarla yolcu koltuğuna geçtim. "Bu araba kimin?" diye sordum meraklı bakışlarım etrafta gezinirken. "Benim. Şehirde aldım."
"Parayı nereden buldun?" yola çıkmıştık, orman yolunda ilerliyorduk. "Az önce 3. kattan atlayıp ölmedin ve sen bunu mu merak ediyorsun?" omuzlarıma bir ağırlık çöktüğünde derin bir nefes alarak sırtımı koltuğa yasladım. Bir şeyler olduğunun farkındaydım ancak dalgaya almak çok daha kolay geliyordu. "Neler oluyor?" diye mırıldandım kısık bir sesle.
"Anson bir vampir, evet tıpkı Edward gibi. Yani normal bir vampir. Edward'ı neden işin içine soktum ki? Edward'ı unut, o gerçek değil!" kendiyle savaşı bittiğinde devam etti. "Aslında biz vampiriz. Ben de vampirim. Ancak fark etmiş olmalısın ki Anson benden kat kat daha güçlü biri. Bunun nedeni ise türlerimizin farklı olması; ben normal bir gündüz vampiriyken, Anson bir aren." sözünü kestim.
"Aren de ne?"
"Aren: hem ayın hem de güneşin gücünü alan ve nadiren bulunan bir vampir türüdür. Ay'ın gücünü alan vampirler bildiğimiz kan içicilerken, Güneş'in gücünü alan, gündüz vampirleri birer Zihin Hilecisi'dir. Zihninle her türlü oyunu oynarlar ve ruhun duymaz. Anson'ın sana içeride yapmaya çalıştığı şey oydu. Ama tuhaf bir şekilde işe yaramadı."
Sertçe yutkundum. Pekâlâ, bunlar çok fazlaydı. Will'e arabayı durdurmasını işaret ettim ve durdurduğu anda arabadan inerek bir ağacın dibine gittim ve midemde ne varsa boşalttım. Will bana yaklaşmamayı tercih ederek arabanın yanında kalırken midemde bir şey kalmadığından boş yere öğürüyordum.
Yalanlayabilirdim ama az önce yaşadıklarım gerçekliğini yüzüme vuruyordu. Will'in uzattığı suyla ağzımı temizleyerek ellerimi saçlarımın arasına daldırdım.
Bir deli gibi sallanarak saçlarımı çekiştirdim. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Yıllardır bir vampirin gelip beni ısırması ve vampire dönüşmem gibi hayallerim vardı. Ve bir dakika, Will vampir miydi? Hani şu en en en yakın arkadaşım!
Düşmancıl bakışlarımı onun yüzüne çıkardım. "Bana söyleyebilirdin!" diye tısladığımda alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Tam ağzını açacağı sırada "Zarar gelmemesi için söylemedim, diye şeyler zırvalayacaksan hiç başlama." dediğimde ağzını kapattı ve başını suçlu bir çocuk gibi yere eğdi.
Gözlerimi devirerek ayağa kalktım. Sanırım hayatım hiç olmadığı kadar değişecekti. Hadi ama, vampirlerin gerçek olduğunu ve en yakın arkadaşımın bir vampir olduğunu öğrenmiştim! Tabii ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Acaba daha ne canlılar yaşıyordu. O gerçek olmasını çok istediğim canlılar gerçekti, ancak o zamanlar fark etmediğim başka bir şey daha vardı: hiç gerçek olmamasını dileyecektim.
∞ 🍷
BÖLÜM SONU.
30.08.2020Instagram: nesralin
Twitter: nesralina
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAİL • ateş
FantasyLeria, henüz 18 yaşına girmemiş olan bir genç kızdır. Hayatının deli dolu günlerini yaşarken aslında hep gerçek olmasını hayal ettiği doğaüstü canlıların, gerçekten de var olmasını öğrenmesiyle hayatı değişir. Yakışıklı bir vampire tutulması ise an...