13 ∞ RUH

1.5K 94 3
                                    

• 🍷

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

• 🍷

Hayatımın, ya da en azından kendimin normal olduğunu düşünürdüm. Okula git, ders çalış, arkadaşlarınla eğlen, gençliğini yaşa... Her gün eve geldiğimde hayatımın ne kadar sıradan olduğundan yakınıp dururdum.

Heyecanlı bir şeyler yapmak, Peter Parker gibi bir örümcek tarafından ısırılarak özel güçler kazanmak falan isterdim. Doğa üstü olaylar ilgi alanımda hep birinci sıradaydı. Küçükken nasıl da gözlerimi kapatıp uçmak için Tanrı'ya yalvardığımı hatırladım. Bir hıçkırık koptu dudaklarımın arasından. Anlaşılan dualarım kabul görmüştü.

Anson beni sarmalayarak oyuncak bebek misali kucağına aldı. Nemlenen kirpiklerimin arasından onun güzel çehresine baktım. Kim bilir kaç yaşındaydı, yine de bu kadar mükemmel gözükmesi haksızlıktı.

Yerde boylu boyunca uzanan çocuğa gözlerimi değdirmemeye çalışıyordum. Gözleri kapalıydı ancak göğsü inip kalkıyordu. Bu onun ölmediğine dair tek dayanağımdı.

Bir süre sonra koşmaya başladığını fark ettim. Başımı omzundan arkaya çevirmeye zorlamıştı. Rüzgar saçlarımı dağıtırken bulanık bir geçitin içinden geçiyormuşcasına görünen etrafımı izledim.

Ağaçların kahverengi gövdeleri birleşmiş, yemyeşil yaprakları ise birbiri içine karışmışlardı. O kadar karmaşık görünüyordu ki gördüğüm şeyleri kendi zihnime benzetmeden edemedim. Karışmış, her şey birbirine girmiş, neyi bilip neyi bilmediğimi bile unutmuş gibi.

Derin bir nefes aldığımda evimin önüne geldiğimizi fark ettim. Buraya önceden gelmiştik. Anson bahçeden içeri girdikten birkaç saniye sessizce durdu. Ne yaptığını anlamadığım sırada kapıya yöneldiğinde elimi göğsüne koyarak dikkatini üzerime çektim. "Annem evdedir."

"Merak etme, kimse yok."

Sırt çantamın kulpundan tutarak kucağıma attı. Anahtarı çıkarmamı istiyor olmalıydı. Kurumuş dudaklarımı yaladığımda göz yaşlarımın tuzlu suyunun tadını aldım. Şimdiye kadar çantamı tuttuğunu fark etmemiştim bile. Fermuarı çekiştirerek çantanın içinden anahtarı çıkardım ve hala onun kucağındayken uzanıp kapıyı açtım. İçeri girdiğimizde kapıyı ayağıyla kapatmıştı. Birkaç saniye duraksayarak bana baktı. "Odan..?"

Geldiğini zannediyordum. Yani evin içine girmemişti sonuç olarak ama ikinci katta olduğunu bilebilirdi. Odama gitmek istemediğimi fark ettiğimde "Çatı katına çıkalım." diye mırıldandım. Başını sallayarak merdivenleri tırmandı.

Geniş odaya geldiğimizde beni L şeklindeki bordo koltuğa yerleştirdi. Yanaklarımın iki yanındaki göz yaşlarımı dağıtırken oturması için elimle yan tarafıma vurdum. Bana uyarak yanıma oturduğunda bir süredir gelmediğim odayı incelemeye koyuldum.

Odadaki tek cam üçgen şeklindeki tavanın bir bölmesine yerleştirilmiş yuvarlak pencereydi. Neredeyse çatının yarısını kaplıyordu. Yağmur ya da kar yağdığında manzaranın tadını çıkarmak için mutlaka buraya gelirdim. Daha huzurlu hissettiren başka bir yer bilmiyordum.

L koltuğun yan tarafında duvara iteklenmiş birçok eski eşya vardı. Genellikle kullanmadığımız eşyaları garaja indirsekte bazılarını buraya çıkarıyorduk. Güneş ışığını gözüme iliştiren küçük parçanın ne olduğunu hatırlamayarak ayağa kalktım. Çer çöpün arasından eğildim ve parlayan şeyi elime aldım.

Bu bir yüzüktü. Etrafı içine göçmüş elmasa benzeyen taşlarla kaplıydı. İnce ve zarif bir görüntüsü vardı. Annemin miydi acaba? Onu daha önce hiç böyle bir yüzük takarken görmemiştim ancak benim olmadığıma göre başka kimin olabilirdi ki? Göğsümü şişirip indirdim ve yüzüğü avucumun içine hapsederek geri Anson'ın yanına oturdum.

"Daha iyi misin?" Sorduğu soruyla birlikte başım ona döndü. "Sanırım..." diye mırıldandım. Neredeyse sarıya dönmüş olan gözlerine bakarken "Bana ne oluyor Anson?" diye söylendim. "Uçtum, anlıyor musun? Bildiğin yer çekimine meydan okudum. O kurtun ruhunu ellerimin arasında hissettiğime yemin edebilirim. En kötüsüde içimde yaşayan her neyse," yutkundum ve kelimelerimi boğazımdan aşağı gönderdim.

Korkuyordum, kendi ruhumdan fena halde korkuyordum.

Büyük elini omzumda hissettim. Destek olurcasına ovaladı. "İnan bana Leria, sana ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yok ancak," gözlerini gözlerime değdirdi. "Kimin bir fikri olduğunu biliyorum. Yarın ilk iş seni ona götüreceğim."

Aniden gelem soğuklukla titreyerek kollarımı birbirine sardım. "Sana bir şey olmasına izin vermem, endişelenme." ironik. Bana bir şey olur muydu bilmiyordum ama diğer herkese olacak gibiydi.

• ∞
BÖLÜM SONU.
07.10.2020

Instagram: nesralin
Twitter: nesralina

ZAİL • ateşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin