~Beatrice in Wonderland~ 3.pt

9 2 2
                                    

Twice - Shadow
Bu şarkıyı çok seviyorum ~♡

---

Şapkacı bileğimi tuttuğu gibi ormanın derinliklerine sürükledi. Çok hızlı koşuyordu. Uyum sağlamak benim için imkansız. Sürekli ağaç dallarına, yerdeki irili ufaklı çakıl taşlarına takılıyordum. Dizlerim çizikler içinde kaldı.

İçi oyuk bir ağaca gelene dek böyle devam etti. Her ikimizide sarıyordu bu ağaç kavuğu. Dizlerimin ağrısı bastırırken bu sıkışık ortam daha üzerime geliyordu. Evet, biz kırmızı kıyafetli askerlerden kaçıyorduk. Ama tam olarak niçin?

Şapkacıya sormak için ağzımı açtığım anda şşhh'ladı ve sessiz olmam için işaret parmağını dudaklarının üstüne bastırdı.

Yüzü gülüyordu, fakat dünyamızdaki sinirlendiğinde gülen insanlar gibiydi. İfadesi ilk geldiğimden daha korkunçtu.

Ve mırıldadı "Seni burdan uzaklaştırmalıyım". O anda sabah küçük kapıdan geçme maceramı hatırlatan küçük bir şişe ve atıştırmalık uzattı. Bunlar küçülmemi ve büyümemi sağlayan şeylerin aynısıydı. Yalnızca şişe şuan sağlamdı.

"Şişeden iki yudum al ve şu herifler gidincede atıştırmaklıktan bir ısırık al"

Dişlerini gıcırtması ve kelimelere bastırması onu farklı bir kişiliğe büründürmüştü.

İçimden unutmamak için defalarca "iki yudum, bir ısırık" diye tekrarlıyorum.

Bağırarak "Şimdi" dediğinde tez hareketlerle küçülmeden iki yudum almayı başarabildim. O ise kollarını kaldırdı ve askerlerin arasına karıştı, yani teslim oldu. Ben ise böceklerden bile çok küçülmüştüm. İnsanların çıplak gözlerle beni görebileceğinden şüpheliyim şu minik halimle.

Uzun süre dinlendim. Sanırım burada uzun süre hava kararmıyordu. Bana göre buraya geleli çoktan 5-6 saat geçmişti bile. Çoktan havada kızıl rek geçişleri görmem gerekirdi. Fakat hala açık nane yeşili ve pembemsilikler, bulutlar ise bebek mavisiydi. Ama görünürde güneş olmamasına rağmen gayet aydınlıktı. Bir bütün olarak bakıldığında pamuk şeker ve ya dondurmayı çağrıştırıyordu.

Artık kimsecikler olmadığından eminimdim. Bende yanımdaki koştuğum orman büyüklüğündeki krakerden kırıntı aldım. Biraz büyümeye başladım. İlk kez yediğimin aksine makul bir boya ulaşmıştım. Şapkacıyla karşılaştığım boyutuma yani. Yolculuğuma devam ettim.

Bittiğimi düşündüğüm bir zamana geldim. Nefesim kesiliyor ve terliyordum. Daha fazla devam edemezdim. Şans eseri karşıma kırmızı kocaman şato benzeri bir yer çıkmıştı.

Midemin bulantısı artıyordu. Gözlerim ise ikili görüyor. Buna rağmen asla acıktığımı düşünmüyordum. Kapılarda tuhaf bir şekilde askerler yoktu. Olduğu gibi salona daldım.

İçerisi kıpkırmızı mobilyalar ile donatılmış, kartlar eklenmişti. Ama ben ayakta duramıyordum. Tıpkı zehirlenmiş gibi. Salonun ortasında koca bir taht vardı. Üzerinde ise tac takmış, gözlüklü biri oturuyordu.

"Lütfen bana yardım edin.."

---

Uyandığımda tıpkı salondaki gibi kırmızılar içinde bir odadaydım. Yatağım, şapkacıyla beni ormanda kovalayan askerlerle çevriliydi. Uyandığımı farkeden askerlerden biri "kral sizi bekliyor, üzerinize şurdaki elbiseyi giyip aşağı ininiz"
Şu diye gösterdiği yer dolabın kulpuna asılmış uzunca bir elbiseydi. Tam ağzımı açacağım sırada askerler teker teker odadan ayrılmışlardı. Anlaşılan bugün kimse beni dinlemek istemiyordu.

Üzerimdeki giysilerim toz toprak içinde kalmış, yırtılmış ve büyüyüp küçülmelten oldukça zarar görmüştü. Yani giymekten daha iyi bir seçeneğim yoktu...

Flowers Are Dead 🌺    [BİTTİ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin