48. Bölüm

2.7K 194 195
                                    

İçeriye doğru hızlı adımlarla yürüyerek Eslem’in yanına geldim. “Eslem! Bu ne?” Bana korku dolu bir bakış attı. “Kırık ekran galiba?” dedi korku dolu sesiyle.

“Galiba mı? Galiba mı!? Kızım gözün mü kör senin?!?”

“Ya ne bağırıyorsun ya.” Sesinde ağlamaklı bir ton yatıyordu. “Tamam kırdık ekranını yaptırırız olur biter.”

“Zaten yaptıracaksın bundan kaçışın yok!” Sesim bağırma ve kükreme arasında gidip geliyordu. “Kızlar ne oluyor bakayım burada?” Yanımza Eslem’in annesi Ayten teyzem ardından onu takip eden annemle Nurşen teyzem gelmişti. “Eslem telefonumun ekranını kırdı.”

“Bu muydu derdiniz? Bizde bir şey oldu sandık,” diyerek odadan çıktı. Annem bana onaylamaz bakışlar atarken Nurşen yengemde Ayten yengemi takip etmişti. “Allah’ım çıldıracağım ya!”

“Arya bağırma Eylem uyuyor!”

“Bunu bana derken sende bağırıyorsun ama yengecim!”

“Arya!”

“Tamam!” Oflayarak koltuğa oturdum ve o gün Eslem’le hiç konuşmadım. Bana sırnaşmalarına rağmen. Oh ceza olsun ona.

Ertesi gün olduğunda stres peşimi hiç bırakmıyordu. Neden? Çünkü o gün bana bulaşan çocukla konuşacaklardı. “Cem ağabeycim bence hiç uğraşmayın ya değmez.”

“Sen karışma Arya. Hadi hazırlanın çıkıyoruz.” Oflayarak odama girdim ve çantamı alarak girdiğim odadan geri çıktım. “Gidelim bakalım.” Hepimiz birden kapıdan çıkarken annelerimiz durur mu hemen yapıştırıverdiler soruları. Bir iki yalan söyledikten sonra nihayet evden çıkmıştık. “Bugünün çabuk bitmesini istiyorum.” Eslem koluma girerek, “Stres yapma Arya sadece konuşacağız,” dedi. “Ben seninle konuşmuyorum Eslem,” dedim başımı diğer tarafa çevirirken. “Arya hadi ama! Zaten dünde konuşmadın.”

“Evet?”

“Tamam özür dilerim ama lütfen daha fazla uzatmayalım.” Sesi oldukça üzgün çıkmıştı. Oy kıyamam ki ben buna. Kollarımı kollarından kurtarırken suratı şaşkın bir hale bürünmüştü ama kollarımı boynuna sarınca şaşkın ifadesi kayboldu. “Şapşal kız,” dedim gülerek. O da gülmüştü.  “Bakıyorum da oldukça mutlusun.”

“Mutluyum tabi Burak ama şu işin bir an önce sollanmasını istiyorum.”

“Merak etme bir şey olmayacak sadece konuşacağız.” Eslem’le aynı anda, “İnşallah,” dedik. 

***

Bu saçmalıktı. Bu gerçekten saçmalıktı Şuanda merkeze inmiş minibüslerin kalktığı durakta bekliyorduk ve Cem ağabey her erkek şoförün bana o çocuk olup olmadığını soruyordu.

“Hayır Cem ağabey o da değil.”

“Oho nasıl bulacağız kızım biz bu şekilde. Buraya geleli aç saat geçti,” dedi. Sesinde sıkılmış bir tonu yatıyordu. Cem ağabey bir anda, “Oo Çınar! Naber ya?” deyip bizden uzaklaşınca hepimizin gözleri onu takip etti. Bir çocukla tokalaştıktan samimi bir şekilde sohbet etmeye başladı. Çocuğun yüzüne baktığımda- “Bir dakika bu o çocuk.” Fısıldayarak kurduğum cümle Eslem’in kulaklarından kaçmamıştı. “Hangi çocuk? Yoksa, hih-” Elimle Burak duymadan ağzını kapatmıştı. Suratımla susması için bir işaret yaptığımda başını onaylarcasına sallamıştı. Ellerimi çektiğimde, “Çınar minibüsçü çocuk mu?”  diye sordu. “Evet ama o sesini kıs. Cem ağabey duymasın,” dedim sohbet eden ikiliye bakarken. Sohbet etmeye ara verip bize doğru yürürken kaçacak yer aramıştım. Ben belki çaktırmayabilirdim ama Çınar denilen çocuk çaktırabilirdi. “Arya nereye?” Burak’ın sorduğu soruya karşın bedenim hareket etmeyi bırakmıştı. “Hiiç! Hiçbir yer canım.” Burak bana tuhaf bir şekilde bakınca, “Şey tokamı düşürmüşümde onu arıyordum,” diye saçmaladım. Gözleri bileğime kayarken konuştu. “İyide tokan bileğinde takılı.” Gözlerim bileğime değince uyduracak daha mantıklı bir şey bulamadığım için kendime kızmıştım. “Ah şey tabi ya! Bir anlık dalgınlığıma geldi sanırım,” dedim saçma sapan gülerken.

GAMZELİ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin