Okul çıkışında sonunda istediği konuşmayı gerçekleştirmek üzere okulun arka bahçesindeydik. Dudaklarının arasındaki sigaranın bitmesini beklerken kendimi yüzünü incelemekten alıkoyamıyordum. Tanrı'nın yüzünü yaratırken bonkör davrandığı aşikardı, bu yüzden beyninden biraz almış olmalıydı.
"Konuş hadi." Sigarasının izmaritini çöp kutusuna atarken söylediklerim ile dudaklarına yamuk bir gülümseme yerleştirdi ve gözlerime yandan bir bakış gönderdi. "Patladın mı lan, dur bir."
"Zaten mesajlarda söyledin ne söyleyeceksen, neden tekrar konuşuyoruz anlamadım." Duvara yaslanıp ona doğru bakarken söylediklerimle birlikte yanımda durup koyu renk gözlerini yeşillerime dikti. "Sanki inanmadın gibi geldi bana o yüzden yüz yüze söylemek istedim. Homofobik değilim, hiçbir zaman olmadım."
Açtığı konuyla birlikte kafamı aşağı yukarı salladım ve dudaklarımı araladım. "Öyle olmadığını biliyorum. Eğer homofobik olsaydın konuşmaya 'gay misin' diye değil, 'ibne misin' diye girerdin." Cümlemle birlikte ellerini ceplerine soktu ve gözleri benimkilerdeyken kafasını aşağı yukarı salladı.
"Benim anlamadığım neden bu kadar meraklı olduğundu." Gözlerimi kaçırarak mırıldandıklarım ile bana bakan gözlerini başka tarafa çevirdiğini hissedebilmiştim. Kendi hakkında birtakım soru işaretlerine sahip olduğunu anlıyordum. Belki de eşcinsel olup olmadığımı da bu yüzden çok merak etmişti. Ben kimsenin yönelimini merak etmiyorum diye herkes benim gibi olacak değildi sonuçta, değil mi? Her ihtimali mantık süzgecinden geçirirken iç içe geçirdiğim parmaklarımı izliyordum. Onunla baştan sona mantıksız durumlara maruz kalsak da en önemli sorunları atlatmış gibiydik. Beni çıplak görüp garipliğin dibine vurmasını geride bırakmıştık mesela.
Yanımda durup benim gibi duvara yaslandığını anlayabilirken gözlerimi hala ona çevirmemiştim. "Neden merak ettiğimi bilmiyorum. Kendim hakkında çok düşünen biri değilim zaten, çoğu zaman neyi neden yaptığımı sorgulamam. Ama sen soruyorsun ve ben de düşünmeye başlıyorum." Sahiden de kendi hakkında bir fikri yok gibiydi. Konuşmalarında belirgin olarak sezilen bir körlük vardı ve farkında olmadığı çok şey olduğu aşikardı. Tek temennim beni bu işe bulaştırmamasıydı, çünkü sağı solu belli olmayan biri gibi davrandığına şahit olmuştum. Söylemek istemediği şeyleri çok rahat söyleyebiliyordu.
Gözlerimi ellerimden kaldırıp devamını getirmediği cümleyi tamamlamak üzere dudaklarımı araladım. "Düşünmeye başladığın şeyin ne olduğunu tahmin edebiliyorum. Merak etme, ben de homofobik değilim. Kimin neye veya kime ilgi duyduğu beni zerre ilgilendirmiyor. O yüzden rahat olabilirsin."
Yeşillerime bakan kahvelerinin ışıltılarını inceledim bir süre. Yüzüme ufak bir gülümseme yerleştirmiştim ve elimden geldiğince anlayışlı bir ifade takınmaya çalışmıştım. Bu okula gelirken homofobiye uğrayacağımı, birinden hoşlanabileceğimi ya da sevilmeyeceğimi düşünmüştüm ama birine kendinin farkına varması konusunda yardımcı olacağımı hiç düşünmemiştim. Şimdi ise başıma hiç tasavvur etmediğim şeyler geliyordu.
Gözlerime bakarak küçükçe gülümsemiş ve mırıldanmıştı. "Akıllı birisin." Gülümsemem büyüdü ve kaşlarımı kaldırarak cümlesine cevap verdim. "Ee, sağlam kafa sağlam vücutta bulunur, demişler." Dalga geçerek söylediklerim ile kıkırdamış ve duvara yaslandığı bedenini ayırarak yüzünü tamamen bana döndürmüştü.
"Madem bu kadar akıllısın, neden böyle davrandığımı açıkça söyle o zaman." Yüzümdeki tebessüm hafifçe silinirken kafamı yana eğdim ve farkındalıkla dolu görünen irislerine alaycı bir bakış fırlattım.
"Benim söylememe ihtiyacın olmadığını biliyorum Toprak. Dalga geçmenin sırası değil." Dudaklarımın ev sahipliği yaptığı gülümsemeyi tekrar büyütüp yüzünü süzdüm. Kurumuş dudaklarını yalayıp ıslattığında gözlerim iki saniyeliğine pembe dolgunluklarda takılı kalmıştı.
"Ben senin kadar akıllı değilim. Hiçbir zaman hiçbir şeyden emin olamıyorum. Hissettiğim şeyden emin değilken, ben öyleyim ya da ben böyleyim diyemem ki." Ceplerindeki ellerini dışarı çıkardı ve birini saçlarının arasından geçirdi. Yutkunup Adem elmasını harekete geçirirken gözlerimin boynunda ve çenesinde dolaştığının farkında değil gibiydi. Aslında durumunda anlaşılmayacak hiçbir şey yoktu. Deneme yanılma yöntemi ile bile farkına varabileceği bir gerçeği benden duymak istemesi garipti bu yüzden.
"Deneme yanılma yöntemi ile çöz o zaman. Matematik sorusu çözerken bile insan bazen şıklardan gidiyor. Madem zorlanıyorsun, şıklardan git." Düşüncelerimi dile dökerken önemsiz bir şeyden bahsediyormuşum gibi alelade bir ses tonu ile konuşmuştum. Bilerek bu şekilde davranmıştım çünkü zaten rahat görünmüyordu. Bir de benim ciddi sesim ile gerginleşmesini istememiştim.
Ayaklarına bakan gözlerini yukarı kaldırıp onu inceleyen bakışlarıma dikmişti. Birkaç saniye süresince kahverengilerinde anlamsızlığın kalıntılarına rastlamıştım. Daha sonra ise kararlı bir ifade yerleşmişti koyu gözlerine. Tekrar yutkunup dudaklarını yaladı. Gözlerimin odağını kahvelerinden çekmemeyi başararak onu taklit ettim ve dudaklarımı yaladım.
O, benim gibi gözlerinin odağını sabit tutmada başarılı olamamış gibi bakışlarını dudaklarıma çevirmişti. İşte şimdi tehlike çanlarının çaldığını duymaya başlıyordum. Her an her şeyi söyleyebileceği ve yapabileceği bilgisine sahipken bu çanların boşuna çınlamadığını da tahmin etmek zor değildi. Yine de, bekleyip ne söyleyeceğini duymak istiyordum.
Çok beklememe gerek kalmamıştı çünkü gözlerini tekrar gözlerime çevirmiş ve dolgun dudaklarını aralayarak konuşmaya başlamıştı. "Evet akıllısın ama çok kötü tavsiyeler veriyorsun." Cümlesi ile kaşlarımı çatıp anlamadığımı belirtmek isterken bana doğru bir adım yaklaştığını idrak edebiliyordum. Tam yanımda dikilmeye başlamıştı ve iki yanda beklettiğimiz ellerimizin ara sıra birbirine değdiği bile oluyordu. Çatık kaşlarımın eşlik ettiği soru soran gözlerimi gözlerinden çekip elimin yanındaki eline çevirdim. Hiçbir harekette bulunmasa bile bana bu kadar yakın olması garip hissettiriyordu.
"Derin," mırıltısı ile elinde tuttuğum gözlerimi kahvelerine dikip bakışlarına karşılık verdim. "Birazdan yapacağım şey için beni suçlayamazsın çünkü bana bu tavsiyeyi veren sensin." Cümlesi nefesimi tutmamı sağlarken tahmin ettiğim şeyi mi yapacağını düşünmeye başlamıştım. Herhalde yapmazdı, değil mi? 'Ben senin kadar akıllı değilim,' diyen sesi kulaklarımda yankılanırken yapacağı şeyden emin hale geldiğimi hissedebiliyordum. Vücudumu tam şu anda hareket ettirip hamlesini önleyebilirdim, yapabilirdim bunu ama hareket etmek istemiyordum.
Farkındalık vücudumu sararken birazdan olacakların heyecanı ciğerlerimin nefes ihtiyacını da fazlalaştırıyordu. Hareket etmeyeceğimi anlayan Toprak uzun ve güzel parmaklarını çene kemiğine yerleştirdi. Bakışları artık hiçbir şeyi saklamaz gibi alenen dudaklarıma bakıyordu ve ben dudaklarımın heyecan ile kuruduklarını hissedebiliyordum.
Asırlar gibi gelen saniyeler sonunda yüzüme yaklaştırdığı yüzü ile dudaklarımız birbirine değmişti. Tuttuğum nefesim dolgun dudaklarını hissetmemle boşalmış gibiydi. Birkaç saniyenin sonunda kahvelerini örten göz kapakları ile ben de gözlerimi kapattım ve usulca hareket eden dudaklarının benimkilerde gezinmesine müsaade ettim.
Şu anda ne oluyordu, bilmiyordum ama bir şeylerin değişmeye başladığı aşikardı. O değişiyordu, ben değişiyordum ve bu durum yeni başlayan arkadaşlığımızı da değiştirecekti.
***
AĞAĞAĞAĞAĞAĞĞAĞAĞĞ ÖPÜŞTÜLER
SNKDLDLFŞDŞFĞF nasılsınız keyifler nasıl?????? Ben öpüştükleri için çok mutluyum Toprak zor bile dayanmıştı sjdjdldşsş ben de zor dayanmıştım
Neyse görüşürüz yavrularım
Yorum bırakmayı ve vote vermeyi unutmayııınnn😍❤️
-Özge
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARE YOU GAY? | bxb
Short StoryToprak, Derin'in gay olup olmadığını çok merak ediyordu ama Derin'in sırrını açık etmeye hiç niyeti yoktu.