1~Geçmişte kalanlar...

541 17 9
                                    

Jenny Addison- Alexandra Burimova

Jake Adams- Luke Hemmings
Multi'de Aliya, Jake ve Jenny :)

...

Hafif bir rüzgar esiyor, güneş parlıyordu. Aslında herkes güneşi görünce sevinirdi ama ben bıkmıştım. Belkide kasım ayının sonlarında olduğumuzdandir... Hava, kasım ayı için fazla sıcaktı ve ben ince giyinmekten bıkmıştım artık. Yine o rahat kazaklarımın içine girip, şöminenin önüne oturup, kahve içmek istiyordum. Aslında yetimhanede şömine değil, kalörifer olur ama..- neyse aynısı işte. Ah, afedersiniz. Kendimi tanıtmayı unuttum. Ben, Aliya Kanmaz , onaltı ( buçuktan daha fazla  ) yaşındayım. Kahverengi saç ve göz. Özel değil yani. Almanyada yetimhanede kalmak zorundayım. Annem ve babam derseniz... Annem ben 8 yaşında iken öldü. Hemde onu hiç sevmeyen bir adam yüzünden...

Geçmiş

Pazar günü. Yarın ilk okul günüm olacaktı ama annem ve babamın sayesinde pek sevinemiyordum. Annem yemek yapıyordu. Sonra babam eve geldi her gün ki gibi  tartışmaya başladılar. Başta sabırlı olmaya çalışan sesler bağırışlara dönüştü ve beni odama yolladılar. Az sonra vazoların kırıldaklarını duydum ve bağırışlar arttı. Birden evin içinde bir çığlık yankılandı ve ben panikle aşağıya koştum. Tabi o zaman çok küçüktüm ve adımlarım da haliyle küçüktüler. Aşağıya vardığımda annem orada donmuş, belirli bir yere bakıyordu. Babam... Babam- yoktu. Dış kapı ise açıktı..Bakışlarımı annemin baktığı tarafa çevirdiğimde, yanan bir ev ile karşılaşmayı beklemiyordum. Kocaman gözlerim dahada büyürken, panikle annemin, ancak yetistigim, karnına sarıldım . Annem kendine gelmişcesine silkelendi ve beni kapıya doğru sürükledi. Sanki biz ilerleyince alevlerde bizimle ilerliyormuş gibi bizden önce kapıya ulaşmışlardı. Birden duvarın bir parçası yıkıldı ve tam kapının önüne düştü. Artık kapıdan sadece ben geçebiliyordum. Annem başta donsada hemen toparlanıp bana döndü.

„ Aliya, kızım.. Bak, kapıdan tek sen geçebilirsin. Çabuk ol ve koşabildiğin kadar koş. Tamam mı?"

„ Olmaz! Anne, sende gel,"dedim.

„Geleceğim. Kızım, çabuk. Söz. Şansın varken koş,"dedi ve ben bir şey diyemeden beni kapıya doğru ittirdi.

Ne yaptığımı bilmeden kapıya koştum . Evden çıkıp az daha koştuktan sonra eve baktım. Annem bir tarafa doğru koşuyordu. Ne yapıyordu o? Hani gelecekti? Birden bir adam beni kolumdan tutup soruları sıraladı. „ Kızım, iyi misin? Kim olduğunu hatırlıyor musun? Evde birileri var mı daha?"

„ A-a-annem i-içeride"

„ Ne?! Tamam, sakin ol ben polis, ambulans falan hepsini çağıracağım."

Bir şey demedim. Hala şoktaydım ve ellerim, dizlerim, kısacası her yerim titriyordu. Adam telefonu bıraktı ve beni yanına alıp, götürdü. Anneme ne olacaktı? Babam neredeydi? Kaçmışmıydı? Neden? Annemi sevmiyormuydu? Hemde annem onu bu kadar sevip ona bu kadar güvenirken? Neden? Erkeklere güvenmemek mi lazımdı? Ya, bu beni götüren adam? O da mı babam gibiydi?

.....

İki hafta sonra annemin öldüğünü öğrenmiştim. Bana yalan söylemişti! Hani gelecekti?! Hani babam olmasa da iyi bir hayat geçirecektik?! Ah, doğru! Hepsi zaten o babam denen pislik adam yüzündendi! 

Şimdiki zaman

O günden itibaren hiç bir erkeğe güvenmemiştim. Okulda arkadaşlarım olsun, ya da öğretmenler olsun. Hiç bir erkeğe samimi değildim. Tamam tabiiki Magcon boys, Francisco, Vini vs. taşları seviyordum ama erkeklere güvenmiyordum işte. Peki tamam, bir kişi vardi. O da yurdun yanındaki kafenin sahibi Murat kaptandı. Beni o günden sonra yanına almıştı. Aslında yetimhaneye vermişti ama başka seçeneği yoktu. Beni yetimhaneye vermiş olsada her gün yanıma gelir, beni okula o bırakır, benimle ilgilenirdi. Kısacası beni o büyüttü. Bir baba gibiydi.-Yani aslında daha çok koruyucu abi gibi. O benimle her sorunum hakkında konuşup dertleşirdi. Güvenebileceğim birileri olması beni az da olsa rahatlatıyordu. Kafeyi açmadan önce kaptanmış ve ona öyle seslenmeme çok seviniyordu. Böylece eski zamanıhatırladığını söylüyordu. Ah yine eski zaman...Yine o anlar gözümün önüne gelince ağlamaya başladığımı fark ettim. Çabucak göz yaşlarımı sildim ve adımlarımı hızlandırarak okula yürüdüm. Okula vardığımda Jake ve Jenny beni bekliyorlardı. Ah, unutmadan güvendiğim erkekler sayısı ikiydi (bu sefer ciddiyim). Onlara sarıldıktan sonra gülümsedim. Jenny çok güzel bir kızdı. Sarışındı ve açık mavi, mükemmel gözleri vardı. Jake'de sarışın ve mavi gözlü, yakışıklı bir çocuktu. Yani anlayacağınız ikisininde harika saç ve gözleri vardı ve ben aralarında tek kahverengi saç ve göze sahip olandım.. İkisinin endişeli baktıklarını görünce kaşlarımı çattım.

„ Hey? Was ist los mit euch? " (Hey? Ne oldu size?) diye sordum.

Aynı anda soruma soru ile cevap verdiler.

„Geht es dir gut? " (iyi misin?).

„Ehm-Ja. Sehe ich ehrlich so schlimm aus? " (II-evet. Cidden o kadar kötü mü gözüküyorum?).

„Nein, aber man merkt, dass du geweint hast." (Hayır ama ağladığın anlaşılıyor.) diye açıkladı Jenny.

„Was? Nein, ich habe nicht geweint. " (Ne? Hayır, ağlamadım.) diyip kendimi savundum.

„Ach hör doch auf. Wir kennen uns doch schon seit fast neun Jahren. Wir wissen doch, wie du bist." ( Hadi ama. Birbirimizi neredeyse dokuz yıldır tanıyoruz. Senin nasıl olduğunu biliyoruz. ) dedi Jake.

„Nein, ehrlich. Mir geht es gut. Sehr gut. " (Hayır, cidden. İyiyim. Çok iyiyim.) dedim.

„Na, wenn du meinst... " (Sen öyle diyorsan...) dedi Jenny şüphe ile.

„Ja. Kommt, lasst uns rein gehen. " (Evet. Haydi içeri girelim.) diyip onları içeriye sürükledim.

Acaba bir gün olanları unutacak mıydım? Sınıfa girip,yerimize oturduktan hemen sonra öğretmen gelmişti. Ah, harika! Matematik! Çok sevdiğim (!) bir ders! Öğretmen öyle yavaş anlatıyorduki...

Bu ders galiba çooooooook uzun olacaktı.......

......

Okul bitmişti ve ben 'eve' dönmeye hazırlanıyordum. Birden Jake ve Jenny'yi önümde gördüm. Bana bir değişik bakıyorlardı. Sanki suç işlediğini annesine anlatmaya hazırlanan çocuk gibi bakıyorlardı. Şüphe ile bir Jake'e, bir Jenny'e bakıyordum.

„Kommt, spuckt es aus. Was habt ihr angestellt? " (Hadi, konuşun <-gibi bir şey-. Ne yaptınız?) diye sordum.

„Also... Wir haben etwas gemacht... ohne d-dich zu fragen... " (Yani... Biz bir şey yaptık... S-sana sormadan...) diye kekeledi Jenny.

Birden meraklandım... Acaba ne yaptılar?

Merak ile sordum:„Was habt ihr gemacht? " (Ne yaptınız?).

Tekrar kekeledi: „A-also... " (Şey...-benzer bir şey-)

....................

Selam. Bu benim ilk hikayem ve güzel yazmamış da olabilirim. Bilmiyorum.. Sadece bir denemek istedim. Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum :)


Ummadığım Hayat (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin