Mahir aldığı red cevabı ile gözleri döndü adeta! Nazeli'nin suratını tek eliyle kavradı. Sıktı ve dikleştirerek kendi yüzüne yakınlaştırdı. "Benim sabrımı sınama kadın! Bu laflar bu hareketler bana sökmez. Yerini ve haddini bil! Unutma senin tek görevin," diğer boşta kalan eli ile yatağı gösterdi. "Koynuma girip çocuklarıma bakmak! Benden ne sevgi ne saygı bekle!"
Nazeli'nin iki yanağından tutmuş o zalim elin verdiği acı sözlerinin verdiği acının yanında hiçbir şeydi. Gözleri sanki Mahir'in gözlerine mühürlenmişti. "Ben kimsenin nikâhlı orospusu olmaya gelmedim! Ben eğer burada isem arkadaşımın o hali ile bana yalvarmasıydı! Kusura bakma ama bende sana âşık değilim! Ama saygı duymak zorundayım! Senin de zorunda olduğun gibi!"
"Ulan sen mi saygı duyuyorsun? Ettiğin laflara bak! Bu yaşına kadar babanın evinde kalma nedeni bu pis ağzın mıydı?" Mahir'in dilinden dökülen her harf, her hece bir zehir olup Nazeli'yi önce yakıyor sonra kıvrandırıyor ve öldürüyordu. Gözlerinden akan yaşlar bir oluk gibi akmaya başladı. Karşısında ona bu lafları söyleyen adam yıllardır deli gibi sevdiği adamdı! Bir anda tiksindi karşısında ki adamdan. Gururunun bu denli kırılması zoruna gidiyordu.
Mahir ise karısı olarak getirilen bu kadının ona bu şekilde saygısızca konuşması onu gözünde daha da küçülttü. Sinirini daha da harladı.
Sesindeki titremeye mani olamadan konuştu Nazeli. Sesi titremesine rağmen güçlü durmaya çabalıyordu. "Ben 20 yaşında biri değilim! Bu yaşımdan sonra ne kimseye boyun eğerim ne kendimi ezdiririm! Senden kocalık beklentim yok bunu bil! İnsanların ne dediği umurum da değil! Sen karının yanına git."
Mahir elini kadının suratından çekti. "Allah bu kadınları bana sınav olarak mı verdi! Birisinden bile yüzüm gülmeyecek mi benim?" diye mırıldandı. Ardından Nazeli'ye döndü. "Bana emir vermeyi kes. Haddini bil diyorum sana!" diye bağırdı. Mahir'in yapmaya çalıştığı tek şey Nazeli'yi de Nagihan gibi bağırıp çağırmalarıyla sindirmekti.
Nazeli başını dikleştirdi. "Bildir!" Mahir geri adım atmayan kadın ile ne yapacağını şaştı bir an. Sonra sesini kıstı. "Bak hata yaptım! Tamam, bu yapmamam gereken bir şeydi! Eyvallah ama uzatma! Kafamın tasını attırma kadın benim! Bundan zarar görecek kişi sensin aptal! Senin hakkında dedikodu yapacaklar!"
"Bunun tek sebebi sensin! Beni küçük düşürdün!"
"Lan bak! O kulaklarını aç beni iyi dinle! Benim ilk evliliğim babam istedi ağzımı açıp bir şey demedim. İkinci evliliğimi karımın hastalığı ve onun isteği üzerine yaptım! Şu bok hayatımın içinde Allah iki defa evlilik nasip etti! Hiç birisinde söz hakkım olmadı! Ne bekliyordun?"
"Senden hiçbir şey beklemiyorum ben!" Nazeli hırsla başında ki çemberi çekip aldı avcunda topak yaptı. "Ben sana bana koca ol demiyorum! Ben sana beni sev demiyorum!" gözün hızla akan yaşları eliyle sildi.
"Ne istiyorsun o zaman sen! Derdin ne senin?"
"Derdim sensin! Sen! Ben seni yıllardır severken senin karın olmuşken bana bu yaptığını kaldıramıyorum," demek istedi ama ne dili döndü bu cümledeki harfleri çıkarmaya, ne Nazeli çaba gösterdi.
"Sana diyorum!"
"Lütfen git!" Nazeli Mahir'in gözlerinin içine baktı. Mahir ise bu bakışlardan rahatsız olmuştu. Sanki Nazeli içini görüyordu. "Yalvarırım git," diye mırıldandı Nazeli bakışlarını aldı Mahir'in üzerinden.
Mahir bir defa olsun Nazeli'ye bakmadan sertçe kapıyı çarpıp gitti.
Nazeli kapının çarpılmasıyla kendisini daha fazla tutamadı ve yere yığıldı. Boş boş duvara baktı. "Bunu neden kendine yaptın Nazeli? Bunun böyle olacağını bile bile neden?" çemberine tekrar gözyaşlarını sildi. Yılardır sevdiği adamla aynı evdeydi. Daha hoş bir kelam dahi etmeden kavga etmişler bağırıp çağırmışlardı.