Nazeli'nin ağlaması dinene kadar başını kocasının omuzundan kaldırmadı. Mahir karısı sakinleşene kadar saçlarını okşadı. "Yemek ayırmalarını söylemiştim. Kalk onu ye, hadi."
Nazeli başını kaldırdığında kocasının ona bakan gözlerinden çekindi. "Çocuk gibi gözüküyorum, değil mi?"
Mahir gülümseyerek baktı karısına. "Fazlaca," dediğinde Nazeli de gülümsedi. "Neyse ben aşağı inip yemeğimi yiyeyim," deyip ayaklandığında Mahir de ayağa kalktı. "Sen nereye?" diye sordu Nazeli.
"Bütün günü sabah kahvaltısı ile geçirdim. İznin olursa bende yemek istiyorum."
"İyi izin verdim, bu seferlik," diye alayla söyledi Nazeli. Alt kata indiklerinde Nazeli önce tuvalete gidip eline yüzünü yıkadı. Mutfağa girdiğinde koca sofraya oturmuş onu bekliyordu. Hala közü duran sobaya odun koyduktan sonra odunların çar çabuk yandı. Sobanın üzerine yemekleri ve ekmeği koyup ısıttı. Yemekler ısınırken kaşık çıkarıp masaya koydu. El bezi ile ısınan yemekleri ve ekmeği masaya koydu.
Karşılıklı oturup sessizce yemeklerini yediler. Mahir'in odağında sadece yemekleri varken Nazeli genellikle Mahir'e bakıyordu. "Bana bakacağına yemek ye. Bir yere kaçtığım yok," dedi kafasını yemekten kaldırmıştı ve gülümseyerek Nazeli'ye bakıyordu.
Nazeli bir an ne diyeceğini şaşırdı. "Yok canım, ne münasebet," deyip yemeği kaşıkladı. Mahir ise "Kesin, kesin," diyerek gülümsedi.
Mahir doyduğunda karısına baktı. Nazeli hala yiyordu. Dirseklerini masaya yaslayıp sakalını kaşıdı. Nazeli bu yaptıklarımı hak etmiyor, diye düşündü. Onu üzmeye hakkı yoktu. Ama arada kalmıştı. Bir yanı sürekli Nagihan bunları hak ediyor muydu, sorusunu soruyordu. Ne yapacağını karar veremez duruma gelmişti. Nereye tutsa elinde kalıyordu. Kızı desen yüzüne bile bakmıyordu zaten. Ama Nazeli'nin sevgisine şaşırmıştı. Mahir, Nazeli'ye bir adım gitse onun ona koşacağını bu akşam anlamıştı. Biri tarafından böylesine sevilmek onu mutlu etmişti.
Fark ettiği bir şeyde, Nazeli'yi mutlu etmek çok basitti. Onunla yemek yemesi bile Nazeli'yi mutlu ediyordu. Biraz kuyruğuna bassan kaplan gibi saldıran birisiyken Mahir ona bir adım gittiğinde kediye dönüyordu. Mahir bu düşünce ile güldü.
Nazeli kendisine bakıp gülen adamı görünce kaşlarını çattı. "Ne oldu?"
"Yemek yerken çok çirkinsin," dedi gülümseyerek.
"Ya ne demezsin sende zaten o kadar yakışıklısın ki gözlerimi alamıyorum senden," alayla konuştu Nazeli.
"Teşekkür ederim, biliyorum."
"Hayır, şey yani ben onu o manada değil," diye hızla konuşurken Mahir hemen lafını kesti. "Tamam Neyse ciddi bir şey konuşacağım," deyip ciddileşti.
"Ama ben-"
"Tamam Nazeli, şaka yaptın anladım. Tamam sakin," Nazeli gözlerini kısarak kocasına baktı. Onla resmen alay etmişti. Neyse, diye geçirdi içinden. Bunu yaz kenara, sıra bana da gelir elbet.
"Şu ilaç konusu mu?" diye mırıldandı Nazeli.
"Evet. Bak önce beni dinle. Tamam, öyle yapmam yanlıştı kabul. Özür diledim de zaten. Ama Nagihan'ın dedikleri hala kulağımda. O benim karım ve o bana on beş senesini verdi. Her türlü kahrımı çekti. O benden böyle bir şey istediğinde karşı çıktım. Ama şimdi artık o burada yok. Hiçbir şeyinde geri dönüşü yok Nazeli. Tamam, annelik senin de hakkın ona hiçbir lafım yok ama çocuklarım ne haldeler sen şahitsin. Belki bundan baş altı yıl sonra düşünürüz ama şuan öyle bir şey olursa eğer Reyhan'ı zapt edemem. Sen görüyorsun halini," derin bir nefes aldı. "Nagihan'ın yaptığı bencillik. Bende farkındayım ama o da evlatlarını düşünerek söyledi bunları. Ve haklıda bir süre bu şekilde olsun. Lütfen," gözlerini kaçırdı Nazeli'den. "Sende haklısın bununda farkındayım ama beni de anla ben ne yapayım? Deki şöyle yap iki taraf da üzülmeyecek, yaparım. Senin kocan olduğu kadar üç tane evladın da babasıyım ben Nazeli onları da düşünmek zorundayım."