Olaylar üzerinden günler haftalar geçmişti. Ev eski düzenine ve telaşına dönmüştü. Reyhan artık çocukların Nazeli'ye olan yakınlıklarını kabullenmişti. Çünkü kendisi yapamıyordu. Nazeli gibi onlara bakamıyordu, sarmalayamıyordu. Bu sebeple boş vermişti. Artık bu evden gitmek istiyordu Reyhan. Duvarlar sanki üzerine geliyordu. Her yerde annesi vardı sanki. O da yetmezmiş gibi annesinin yerini dolduran bir kadında vardı.
Odaya giren Süleyman ablasına gülümsedi. Süleyman olanları çabucak unutmuştu. Kin besleyemezdi ya ablasına. Reyhan gülümseyip kardeşi ile birlikte yattılar.
Nazeli ise odasında Saadet'i uyutmaya çalışıyordu. Normalde bu saate gelmeden uyuyan küçük kız bu gece huysuzdu. Kucağındaki Saadet'i bir sağa bir sola giderek uyutmaya çalışıyordu. Saadet kalabalık bir evde büyümenin dezavantajı olarak kucağa alışıktı. Yatar yatmaz ağlıyordu ve beni kucağına al dercesine kollarını uzatıyordu.
Saadet'in başı omuzlarına düştüğünde Nazeli gülümsedi. "Sonunda," diye mırıldandığı sıra kapı paldır küldür açıldı ve içeriye Mahir girdi. Saadet ise korkuyla sıçrayıp ağlamaya başlamıştı bile. Nazeli'nin yorgunlukla omuzları düştü. Mahir ise ne yaptığını anlayarak karısına gülümsedi. Nazeli sinirle homurdandı. "Allah aşkına kaç saattir uyutmaya çalışıyorum Mahir ya! Az yavaş olsan ölür müsün?"
Mahir karsının yanından geçerken duraksayıp açık olan saçlarına öpücük kondurdu. "Ne bileyim bu saate uyur diye düşündüm," deyip üstünü değiştirmeye başladı.
Saadet'in ağlaması kesilmişti. Kızarmış gözlerle Nazeli'ye baktığında Nazeli "Cee ee," dediğinde gülümsedi küçük ellerini yüzüne kapatıp açtığında Nazeli yine aynısını deyince bu defa güldü.
Mahir gelen gülüş sesleri ile karısına ve kızına baktı. Yüzünde bir gülümseme peyda oldu. Çok güzel bir görüntüydü. Saadet ellerini Nazeli'nin gözlerine koyuyor ardından kaldırıp gülüyordu. Mahir yatağa oturup demir başlığa sırtını yaslayıp karısı ve kızını izledi.
Nazeli Saadet'i yorup uyutmanın derdindeydi. Yorgunlukla yatağa oturdu. Saadet'in ise artık gözleri küçülmeye başlamıştı, uyumak üzereydi. Odada derin bir sessizlik oluştuğunda Nazeli rahatsız oldu. "Mahir sen uyumak istersen ben dışarda uyuturum çocuğu," diye mırıldandı. Mahir gülümseyerek karısına bakıyordu. Olumsuz anlamda başını salladı.
"Mahir?" diye sessizce seslendi kocasına.
"Efendim."
"Seni Süleyman ile Saadet'i severken hiç görmedim."
"Ne alaka canım seviyorum tabii." Dedi kaşları çatılarak.
"Hayır canım, o mana da değil. Tabii ki seversin. Benim dediğim kucağında hiç görmedim mesela senin. Hele Süleyman'ın aklı çıkıyor senden, ona kızarsın diye," dediğinde Mahir'in kaşları iyice çatıldı. Biraz düşündü.
"Yok canım alakası yok," diye mırıldandı.
"Var mısın iddiasına?" dediğinde Mahir gözlerini devirdi.
"Çocuk musun Nazeli?"
"Ya niye öyle diyorsun ki," diye hayıflandı. Cesurca kocasına baktı. Gülümsedi. "Korkuyor musun yoksa?" dediğinde Mahir oturuşunu dikleştirdi. Nazeli biliyordu eğer böyle derse kabul edecekti. Hiçbir erkek korkaklık sıfatını kendine yakıştırmazdı.
"Saçmala, ne alakası varmış. Neymiş bakalım iddia. Söyle?" Nazeli zaferle gülümsedi.
"Şimdi sen Saadet'i benim kucağımdayken çağıracaksın, o gelirse sen gelmezse ben kazanacağım," dediğinde heyecanlanmıştı. Eğer kazanırsa çok güzel bir planı vardı kocasına yaptıracak.