Cenazenin üzerinden 7 gün geçmişti. Nagihan'ın yedisi için akşam yemeği dağıtılıp Kur-an'ı Kerim okundu.
Bu yedi günlük süreçte bütün evde bir sessizlik hâkimdi. Reyhan iyice sessizliğe gömülmüştü. Hiçbir şekilde kimse ile konuşmuyor yemek yemeyi reddediyordu. Süleyman ise annesinin yokluğunun farkındaydı ama olanları kavrayamıyordu. Bir haftalık süreçte Nazeli'ye daha da yakınlaştı. Çünkü herkes çok üzgündü göz göze geldiği herkes ile pişman oluyordu. Nazeli öyle olmuyordu, onunla göz göze gelince gözlerinde yaş bile olsa ona gülümsemeye çalışıyordu.
Nazeli kucağında uyuyan Saadeti yatağına yatırıp odadan çıktı. Kendi odasına girdi. Üstünü değiştirip saçlarını taradı ardından örüp yatağına girmişti ki odanın kapısı açıldı. Mahir gelmişti. Birkaç koca adımdan sonra kendini külçe gibi attı yatağın üzerine. Gözleri kapalı bir şekilde uzandı. Nazeli ise gözlerini kocasından ayırmadı.
"Ne yapacağım ben? Üç çocukla ne yapacağım?" dedi Mahir. Çaresizliği yüzüne yansıyordu. Nazeli, bu çaresizlik ile kavrulan adamın omuzlarında ki bütün yükü almak istiyordu.
"Halledeceksin beraber, halledeceğiz," dedikten sonra Nazeli bir elini Mahir'in omzuna koydu. Mahir gözlerini açıp karısına baktı. Nazeli'nin o destekleyen yüz ifadesi Mahir'in yüreğine dokunmuştu.
"Işığı kapat. Uyumak istiyorum," Nazeli kalkıp ışığı kapattı. Kocasının yanına uzandı. Kocasını izledi karanlıkta pek yüzü seçilmiyordu fakat artık yüz hatlarını ezberlemişti. Huzur buluyordu kocasında ona her baktığında tarifsiz bir huzur kaplıyordu içini. Bilmiyordu ki onun huzur bulduğu kişi kendisinden huzursuz oluyordu.
Mahir sırtını döndü karısına. İlk karısı göçüp gitmişti. Hem da ona Nazeli 'den çocuğu olursa ona hakkını helal etmeyeceğini söyleyerek. Öyle bir niyeti zaten yoktu fakat Allah nasip ederse kim önüne durabilirdi ki? Sıkıntı ile nefes aldı. Nagihan'ı hiçbir zaman sevmemişti Mahir. Erken yaşta evlendirildiğinden Nagihan'ın emeği çoktu Mahir'in üzerinde. Onun bütün cahilliklerine katlanmıştı Nagihan. Bunu istemeye hakkı var mıydı? Bilmiyordu fakat vicdanı rahatsızdı. Hala Nagihan'ın odasının önünden geçerken sanki o oradaymış gibi hissediyordu. Ne yapması gerektiğine karar verdi Mahir. Yarın şehre inmeliydi.
Reyhan sabah kardeşi Saadet'in ağlamasına uyandı. Kardeşini kucağına alıp mutfakta mama hazırladı. Karının doyurduğu sırada ev halkı ancak uyanmaya başlamışlardı. Yengesi Zehre mutfağa girer girmez kahvaltı hazırlamaya koyuldu. "Nasılsın Reyhan? Kalkmışsın erkenden," diyerek gülümsedi.
"Öyle oldu yenge ya Saadet ağlayınca onun sesine kalktım," dedi. İçeriye Yengesi Emine ve Nazeli girmişti. Reyhan artık Nazeli'ye kızgın bile değildi. Onu görmüyordu bile. Acısı ona yetiyordu. Çabucak kahvaltı hazır olduğu gibi ev halkı sofraya oturdu. Herkes kahvaltısını yaptığı gibi dağıldı. Evin kadınları ev işlerine yemeklere daldı.
Erol fındıklarını satamayan bazı köylülerden ucuza fındıklarını alıp şehirde daha pahalıya satacaktı. Bunu her yıl yapıyorlardı. Erol evden çıktıktan sonra Mahir de çıktı. Şehrin yolunu tuttu.
Nazeli selamlığı düzelttikten sonra odasına çıkıp yatağını topladı. Kocasının çıkartıp attığı kıyafetleri topladı. Kirlileri demir leğene doldurdu. Yanına alıp hayata indi. Orada ateş yakıp kıyafet kaynattıkları kazana su doldurup ateşin üstüne koydu. Sabun rendesini ve birazda deterjan almak için mutfağa gitti. Mutfakta ki Emine'ye "Çamaşır yıkayacağım kıyafet varsa yıkayayım."
"Yok, yenge sağ olasın," diyerek gülümsedi. Nazeli yukarıya çıkıp Reyhan'a çıkıp sormak istedi ama kızın doğru düzgün bir tepki vermeyeceğini biliyordu. Emine'ye döndü. "Emine senden bir şey istesem yapar mısın?"