Mahir uyandığında karısı hala uyuyordu. Yataktan kalkıp pantolonunun cebinden sarma tütünü aldı. Tütünü ateşleyip camı açtı. Sigarasını yudumlarken günlerdir ağrıyan başına eline yasladı. Değişen hayatını gözden geçirdi. Ölen karısını düşünmek istemiyordu. Onu zihninin en karanlık köşelerine itmişti. Onu suçluyordu. Olanlar için kaybettiği evladının sebebi oydu. Madem istemiyordu, kıskanıyordu neden Nazeli'yi bu eve getirmek için ortalığı aya kaldırmıştı ki? Yetmezmiş gibi getirdikten sonra onu kendine rakip görmüştü. Nagihan'a anlam veremiyordu.
Ölen karısının vasiyetiydi o haplar, yerine getirmek zorunda hissetmişti kendini. Yıllarca Nagihan'a sevgi verememiş olmak Mahir için zaten ayrı bir vicdan mevzusuydu. Nagihan onun 15 yıllık karısıydı. Ona üç evlat veren sevmediği sevemediği karısıydı. Sevgi olmasa da Nagihan'ın emeği çoktu. Dile kolaydı. Kos koca 15 yıl! Ona borç bilmişti, son isteğini yere getirmek ama ne zaman hayat planladığın giderdi ki?
Nazeli'ye baktı belki de hikâyenin tek masumu oydu. Ama Mahir ona zulüm etmişti. Bu düşünceyle kalbi sızladı. Bunları hak etmemişti. Onun tek hatası buraya gelmeyi kabul etmesiydi. Mahir ise zaten o bu eve ilk geldiği günden başlamıştı ona acı vermeye. O odada beklerken o alt katta ne yapacağını düşünüyordu. En son darbesi ise evladını kaybetmesi olmuştu. Zaten bu darbeyle kadın paramparça olmuştu. Ve Mahir bu parçaları toplayamıyordu.
Nazeli bedenini yalayan soğuk ile ürpererek gözlerini açtı. Camın önünde oturup sigara içen adama baktı. Acı ile yutkundu. Kocasına baktıkça karnında amansız bir yangın oluyordu. Gözlerini kapattı. Keşke böyle olmasaydı, diye geçirdi içinden.
Umursamadan kalktı yataktan üstünü değiştirip aşağı inmekti niyeti. Mahir karısının uyandığını fark ettiğinde kafasını içeri çevirdi. Sigarayı dışarı fırlatıp camı örttü. Oturduğu yerden karısına baktı. Bir kere olsun değmiyordu karısının gözleri gözlerine. Bu durum bunaltıyordu Mahir'i. Karısı ona bakmadıkça denizin altında gibi hissediyordu. Nefes alamıyordu. Bunalıyordu.
Nazeli tülbendini başını örtüp odadan çıkmak için hareketlendiği sırada Mahir de ayağa kalmıştı. Nazeli kapıyı açmıştı ki ardındaki kocası hızla kolunu uzatıp kapıyı sertçe örmüştü. Nazeli arkasında ki adama dönmedi. "Ne yapıyorsun?"
"Konuşacağız," dedi Mahir tütün kokan nefesi karısının tülbendine değerken. Sağ kolu kapıya yaslıydı. Karısı örtülü kapı ile arasına sıkışmıştı. "Konuşacak bir şeyimiz yok bizim!"
"Bizim konuşacak çok şeyimiz var Nazeli!" Nazeli hırsla kocasına döndü. Öfkeli gözler ile kocasına döndü. Mahir ise karısına üzgün gözlerle bakıyordu. Nazeli kocasının bakışlarından rahatsız oldu. "Ne konuşacağız ev konusu ise ben dün mutfakta diyeceğimi dedim Mahir. İstemez kalsın. Ha burada hizmet etmişim ha orda ne fark eder?"
Mahir karısının kendisine ikide bir bu yaftayı dillendirmesinden rahatsızlık duyuyordu. "Sen bu evin hizmetçisi veya osu busu değilsin! Sen benim karımsın!" boşta olan elini karısının yüzüne doğru uzattı. Çenesini şefkatle okşadı. Nazeli ise bu dokunuştan rahatsız olmuş gibi kafasını geriye yasladı. "Öyle mi?" alayla gülüyordu kadın. "Nedense ben kendimi hizmetçiden farksız olarak hissediyordum. Ve şimdi aşağı inip kahvaltıya yardım etmem, çocuklara bakmam lazım! Çık şuradan!"
"Bu kadar mı nefret ediyorsun benden. Benimle konuşmayacak kadar mı?"
"Evet, o kadar nefret ediyorum," diye tısladı Nazeli. Mahir'in yüzü karısının acımasızca söyledikleri ile asıldı. "Ne konuşacağız? Annen dedi diyeceğini! Aynı şeyleri bir de senden duymaya hiç ihtiyacım yok!" ellerini kocasının göğsüne koyup iteklemeye çalıştı. "Çık diyorum sana!"