7. Bölüm.

21.3K 966 37
                                    


Demir Boran'ın yeni bölümü ile yine sizlerle beraberiz. Yaşadığımız şu bunaltıcı sıcaklarda yazmak inanın çok zor ama size verdiğim sözü tutmak ve haftada iki bölüm yayınlamak için elimden gelen tüm çabamı kullanıyorum. Bu hikayemi beğendiğinizi umut ediyorum ve yorumlarınızı sabırsızlık içinde bekliyorum. Oy vermeyi ve beni takip etmeyi unutmayın. Keyifli okumalar.


Eylülün ortaları olmasına rağmen, İstanbul halkı yazdan kalma sıcak ve bunaltıcı günler yaşıyordu. Yanlış yapılaşma ve mevsim değişikliklerinden dolayı oluşan sıcak ve nemli hava yüzünden, şehir sakinlerinin birçoğu kendini sahil kenarına atarken, birçoğu da mesire alanlarında piknik keyfi yapıyor ve bir nebze olsun serinlemeye çalışıyordu. Eski İstanbullular Ağustos'un on beşi yaz, on beşi kış derlerdi. Ağustos ortasından sonra, deniz mevsiminin bittiğini ve güzü karşıladıklarını bilirlerdi. Ağustos'un on beşinden sonra, sonbaharın serinliği ve yağmurlarına merhaba diyen şehir, artık sonbaharı bile yaşayamaz hale gelmişti.

Menzir ailesi ise, bu sıcak günü kendilerine ait olan dubleks villalarının verandasında misafirlerini ağırlayarak geçiriyordu. Yıllar önce Miran ve karısının dayısı Boran aldıkları karar ile şehir merkezine yakın ama bir o kadar da karmaşasından uzak olan bu devasa araziyi almış ve sevdikleri için ihtişamlı bir site inşa etmişlerdi. Her bir evin dış görünümü aynı olsa da içi evin sahiplerinin zevkine göre inşa edilmişti. Tüm evlerin kendine ait olan bahçesi ve özel havuzu ile ev sakinlerinin mahremiyetini sağlanırken, arkadaşları ile birlikte zaman geçirmeleri için de ayrıca sosyal tesisler inşa edilmişti. Ağaçlar içinde saklı bir cenneti anımsatan bu sitede ki evler sadece onların arkadaş ve akrabalarına aitti. Bu sayede birbirlerinden hiç kopmamış ve çocuklarını birlikte büyütme şansı yakalamışlardı.

Miran ve Boran, Urfa ve Mardin'deki sevdiklerini de unutmamış, onlar geldiğinde rahat edebilmeleri için Şiran, Menzir ve Deşan aileleri içinde bu konutlardan yaptırmışlardı . İkilinin bu jesti, üç aile mensuplarını da çok memnun etmişti. Bu sayede İstanbul'a geldiklerinde hep bir arada olabilmenin keyfini sürerken, kendi evlerinde olmanın huzuru ve rahatlığını da bir arada yaşıyorlardı.

Lorin, gelen misafirlerine ikram etmek için buz gibi ev yapımı limonata dolu tepsiyi yardımcısından alırken, yanına gelen Mine'nin sorusuyla gülümsedi.

"Yardım edeceğim bir şey var mı Lorin?"

"Teşekkür canım. Zaten ben bir şey yapmıyorum. Sadece bardakları götürüyorum. Gerisini kızlar hallediyor."

Mine onaylamak için başını salladıktan sonra, burnunu kırıştırarak gülümsedi.

"Limonatalardan biri bol şekerli olacak. Unutmadın değil mi?"

Lorin arkadaşına sitemkâr bir bakış attı.

"Hiç unutur muyum Mine? Yoksa Kıvanç'ın dilinden asla kurtulamam. Evimizin büyümeyen çocuğunu unutmak ne mümkün?"

Mine yanaklarını şişirdi ve nefesini verirken başını iki yana salladı.

"Yemin ederim. İki çocuk büyüttüm ama Kıvanç'ı hala büyütemedim. Hala bazı akşamlar benden Sultan annemin ninnilerinden söylememi istiyor. Bazen ne günahım vardı da bu adamla evlendim diye düşünmüyor değilim."

Lorin arkadaşının sözleri ile neşeli bir kahkaha attı.

"Buna aşk diyorlar Minecim. Bende bazen aynı şeyleri düşünüyorum ama Miran'ın olmadığı bir hayatı da asla düşünemiyorum. Onun kadar sabit fikirli ve dediğim dedik bir adamla yaşamakta çok kolay bir şey değil. Birde Berfan ve Mira'ya karşı takıntılı hali, beni boğuyor. Ne yaparsam yapayım, hala ikisinin de büyüdüğünü kabullenemiyor."

Demir Boran ( Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin