•Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Ben Lilith, benim hakkımda bilmeniz gereken tek şey bu fice tüm hayatımı adayacak olmam.
•Bu kitap benim için çok önemli. Yıllardır bir şeyler yazan ben bu kitabı asla unutmayacak ve her zaman aklımın bir köşesinde yaşatacağım.
•Sizden ise istediğim benim gibi bu kitabı yaşatmanız. Bu kitabı asla unutmayın...
•Bu kitap angst değildir.
•Başladığınız tarihi buraya yazarsanız çok mutlu olurum.
•Medyadaki şarkı ile okuyunuz. ♡
•Şimdiden gösterdiğiniz sevgi için teşekkür ederim.
•Yorumlarınız ve oylarınız benim için çok önemli...
•Şimdi aradan çekiliyor ve sizi Taehyung ve Jeongguk'un güzellikleri ile baş başa bırakıyorum... İyi okumalar ♡
Bir inanışa göre Tanrı Jin ruh eşlerini çok sevdiği için, eşlerden herhangi birinin vücuduna eşinin adını ve soyadını kazırmış. Sanki bir doğum lekesi gibi. Ama reşit olana kadar isimler silik bir şekilde olur reşit olunduğu an ise tamamen harfler tenine işlenirmiş.
Ben Jeon Jeongguk o kadar çok isterdim ki tenimde Park Jimin ismini görmeyi, onun o güzel isminin tenimde parlamasını... Ama böyle bir şey mümkün değildi. Çünkü ben tenine işlenen kişi değil de tene işleyen kişiydim. Yine de bundan şikayetçi değildim. Jimin'in o hafif yanık teninde kendi ismimin hecelerinin olma hayali bile kalbimin teklemesine yol açıyordu. Kim bilir neresindeydim?
Omzunda, kolunda belki kalbinin tam üstünde. Kalbinin üstünde olsaydım güzel gözükebilirdi ama bunu istemiyordum. Çünkü eğer kalbine yakınsam ona kavuşmam imkansızdı.
Bir şehir efsanesine göre aşkınız ne kadar imkansız ise isminiz o kadar kalbe yakın işlenirmiş.
Onunla imkansız olmak istemiyordum. Sadece onunla birlikte olmak istiyordum. Yirmi iki yıllık hayatımda reşit olana kadar her yaş günümde vücudumu dikkatle incelemiştim. Belki bir ihtimal bir harf görürüm diye. Reşit olduğumda ise bundan vazgeçmiştim. Tam o sırada Park Jimin karşıma çıkmıştı...
Rianorya adlı küçük tapınağa koşarak gittiğimi hatırlıyorum o sabah. Çünkü saat 10'da on sekiz yaşına giriyordum ve 10'dan önce tapınakta olmak istiyordum. Hala o harfleri görmek için ümidim vardı.
Ruh eşime bir adım yaklaşabilmem için biletimdi o harfler...
Saat dokuzda tapınağa vardığımda diğer reşit olanlar şükür odasının önünde sıraya dizilmişlerdi. Reşit olduktan sonra o odaya girip ruh eşinin adını üç kere tanrıya fısıldar ve ona ruh eşini bulabilmek için dua ederdin. Saat 10 olmadan sabırsızlıkla kabinlerin önündeki sıraya geçtim. Kabine girip diğerleri gibi aynanın karşısında ruh eşimin ismini arayacaktım. Odaya girdiğimde saat 10.05'di.
Derin bir nefes alıp üzerimdeki Hanboku omuzlarımdan indirirken çoktan titremeye başlamıştım. Ağır ağır vücudumda bakışlarımı gezdirirken nefesimi tuttuğumu fark edememiştim bile. Her yerimi inceledim: kollarımı, bacaklarımı, sırtımı...
Sonrası tam bir hayal kırıklığıydı. Bembeyaz tenime aynanın karşısında son kez bakış attığımda gözlerim dolmuş alt dudağım titremeye başlamıştı. Neden bu kadar çok hayal kırıklığına uğramıştım ki?
Onu bir an önce bulmak istiyordum. Ama artık sadece onun beni bulmasını beklemek zorundaydım.
Ya beni istemezse? Ya beni bulmak için uğraşmazsa? Ya benim varlığıma inanmıyorsa?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Commuovere | Taekook | ✔
Fanfictiontaekook, yoonmin soulmate au. Commuovere: İçini ısıtan ve gözlerini yaşartan hikaye anlamına gelir. (İtalyanca) Ruh eşinin isminin teninde kazılı olduğu bir dünya hayal edin. Tanrı Jin ruh eşlerini çok sevdiği için onlara kavuşmaları için bir şans t...