Apnapan Hintçe karşınızdaki insan size aitmiş sizin bir parçanızmış gibi sevmek ve sahiplenmek demektir.
•Hoş geldiniz... Size bir sürprizim var.
•Bu her ne kadar bir Taekook fici olsa da onların hayatını etkileyen Yoonmin çiftini unutmamalıyız...
•Bu bölüm Yoongi'nin ve Jimin'in ağzından olacaktır.
•Olayları iki tarafın bakış açısından da görmeniz için kimin konuştuğunu başında belirttim.
•İyi okumalar. Umarım bölümü beğenirsiniz.
•Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum
<3 <3 <3
Yoongi
Jungkook kanepede uyuyakalmış ben ise ortalığı toparlamıştım. Üstünü örtüp anahtarımı ve telefonumu alarak evden çıktım. Biraz sahilde yürüsem iyi olacaktı...
Jungkook için çok endişeleniyordum aslında. Gerçi kendim için de endişelenmeliydim biraz.
Sinirle saçlarımı karıştırdım. Ne yapacaktım ben böyle? Ne bu ruh eşi saçmalıkları dikkatimi çekiyordu ne de sevgili işleri. Zaten tek konuştuğum da Jungkook'du... Sadece kariyerime odaklanmalıydım aslında. Başka odaklanacağım bir şey yoktu zaten. Peki ya sonrası? İstediğim tek şeyi elde ettikten sonra ne olacaktı? Yirmilerimde tükenmişlik sendromuna mı girecektim? Harika...
Şimdiden tüm yaşam enerjimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Kendi benliğimi kaybetmiştim. Hiçbir şey beni heyecanlandırmıyor ve artık zevk vermiyordu. Zaman geçsin diye basketbol oynuyor, kitap okuyordum sadece. Jeongguk'un anlattıklarını dinliyor ve bir günü böyle bitiriyordum. Cidden hiçbir şey ilgimi çekmiyordu. Çoktan duygularımın yok olduğunu bile düşünmeye başlamıştım. İnsanların gençlik dediği evrede olmama rağmen yorgun ve umutsuz hissediyordum...
Düşünüyorum da, Jungkook'un bahsettiği kişi kimdi acaba? Daha önce onu hiç böyle görmemiştim. Umarım onun için iyi olurdu. Ne de olsa o benim biricik kardeşimdi. Kendim için bir şeyler yapmıyorsam bile onun için bir şeyler yapmalıydım. O biraz, fazla masumdu. Bir de takıntılıydı, şu ruh eşi saçmalıklarına.
Tanrım, cidden bu olmak zorunda mıydı? Yani, illa ruhumun bir eşi olmak zorunda mıydı? Ya o benim nefret ettiğim birisi çıkarsa ya da çok uzakta olursa? O zaman kavuşamayacak mıydık? Ah herneyse beni ilgilendirmiyordu zaten. Ruh eşini arayanlar düşünmeliydi bunları.
Derin bir nefes alıp kulaklığımı kulaklarıma geçirdim. Rüzgar tenimi üşüterek esiyor, ben ise ağır adımlarla sahile yaklaşıyordum. Montumun fermuarını çeneme kadar çekip şapkamı düzelttim. Hava diğer gecelerden daha soğuktu. Güneşe veda etme vaktimiz gelmişti sanırım.
Kumlara uzanan merdivenlerden inerken denize diktim gözlerimi. Bugün deniz ne kadar da sakindi. Denize doğru yürürken kafamı kaldırdım. Yıldızlar... Havada tek bir bulut bile yoktu ve binlerce yıldız vardı. Bu yıldızlar için bu soğuğa kesinlikle katlanabilirdim. Gökyüzü içimi rahatlatıyordu. Kesinlikle nefes aldığımı hissediyordum. Sonsuz olması da bir hayli ilgi çekiciydi. Kulağımdaki ezgi ile ellerimi cebime sokup deniz kokusunu içime çektim. Burnumun sızlamasına neden olsa bile içime çektiğim o havanın tazeliğine kesinlikle değerdi.
Hayatımdaki amacım, kesinlikle zihnim bomboş bir şekilde denizi izlemek olmalıydı. Yani huzur... Tek hissettiğim şey huzurdu...
~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Commuovere | Taekook | ✔
Fanfictiontaekook, yoonmin soulmate au. Commuovere: İçini ısıtan ve gözlerini yaşartan hikaye anlamına gelir. (İtalyanca) Ruh eşinin isminin teninde kazılı olduğu bir dünya hayal edin. Tanrı Jin ruh eşlerini çok sevdiği için onlara kavuşmaları için bir şans t...