Desbunda Portekizce utangaçlık hissinden kurtulup, rahat hissetmeye başladığın an anlamına gelir.
•Tekrar hoş geldiniz...
•Dürüst olmak gerekirse bu bölüm ile ilgili çok endişeliydim. Bu yüzden bölümü baştan yazdım. Kesinlikle bu hali ile daha çok içime sindi.
•Medyadaki şarkı bir kısımda geçiyor bu yüzden oraya uyarı koyacağım. Tam söylediğim kısımda açarsanız sizin için daha hoş olabilir.
•Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum... <3
<3 <3 <3
Güneş gözümüzden yavaşça kayboluyordu. Biz ise kendi hayal dünyamıza dalmış, etrafın karardığını fark etmemiştik bile. Bir zamandan sonra gözlerimi kapatmış, sadece tenini hissettiğim adamın eline odaklanmıştım. Beni her defasında dünyadan soyutlamayı nasıl başarıyordu, işte bunu bir türlü aklım almıyordu.
Yine Namjoon hyungun lafı ile kendime geldim. Hyung, bu üçüncü oluyor...
"Hadi dağılalım artık geç oldu."
Kulaklığını kulağından çıkartıp cebine soktu. Köpek şapkasını sırtındaki çantanın kenarına asmıştı. Hoseok hyungun şapkası da orada duruyordu. Ne ara şapkaları çıkartmışlardı? Bakışlarımı Taehyung'a çevirdim.
Dudaklarında hafif bir gülüş vardı. Acının tatlı tebessümü gibiydi. Ama daha şefkatli haliydi. Acı çekmiyordu, aksine dudakları huzurla kıvrılmış gibiydi. Kirpikleri birbirine karışmıştı. Göz kapakları hiç hareket etmiyordu. Uyuyormuş gibiydi sanki. Nefesi hızlı değildi, sakin ve yavaştı. O kadar yavaştı ki nefesi burnundan aldığını bile göremiyordum.
Hoseok ve Jimin hyung kafalarını aynı anda kaldırdılar. Tedirgindim... Elim hala Taehyung'un elindeydi. Sanki birbirimizi hapsetmişiz gibiydi. Jimin hyungun görmesini istemiyordum...
Taehyung, derin bir nefes alıp tertemiz havayı ciğerlerine doldurup gözlerini aralarken geri verdi. Kafasını bana çevirdi. Ben ise gözlerine kısa bir bakış attıktan sonra gözlerimi ellerimize diktim. Ona durumu anlatmaya çalışıyordum.
Ellerimize kısa bir bakış atıp bakışlarını yine bana çevirdi. Sonrasında elimi yavaş yavaş bırakmaya başladı. Her bir santimetresi tenimden ayrıldıkça elim üşüyordu. Sanki vücudumun ısı kaynağı oydu. Parmaklarını ağır bir şekilde parmaklarımdan çekiyordu. Bu kadar yavaş hareket etmesi benim için bir işkence gibiydi.
Zaten elini bırakmak istemiyorum, bir de bu süreci zorlandırıyorsun Taehyung...
Daha önce hiç hissetmediğim huzuru ve hiç hissetmediğim bir özlemi duyuyordum resmen. Ruh eşim bu adamın arkasında olmasına rağmen ben, şuan ellerimiz ayrıldığı için resmen karalar bağlamaya başlıyordum. Tamam bu his cidden çok tuhaftı...
Artık tüm parmaklarını kaldırmış sadece avuç içi tenime temas ederken daha fazla dayanamamıştım. Tek bir hamle ile elini tekrar tutup elini bırakmadan onu kısa süre kendi etrafında döndürüp Jimin hyungun yanına geçtim. Tereddüt etmeden elini tutup gülümsedim.
"Bu güzel gün için hepinize teşekkür ederim hyunglarım."
Gözlerimi diğerlerinin gözlerinde gezdirip tepkilerini inceliyordum. Jimin hyungu ilk gördüğüm andan beri elini tutmanın verdiği heyecanı merak ediyordum ve şu an da o heyecanı dışarıya yansıtmamakta biraz zorlanıyor, gizlemeye çalışıyordum.
Jimin hyung ellerimize bakıp yanındaki Hoseok hyungun elini tuttu. Hoseok hyung Jimin hyungun elini bırakmadan öne doğru adımlayıp diğer elini Namjoon hyunga uzattı. Namjoon hyung sesini çıkarmadan eline uzanırken diğer eli ile de Taehyung'un elini tuttu. Küçük -ve tuhaf- bir yuvarlak yapmıştık. Herkes niye el ele tutuştuğumuzu anlamaya çalışıyordu. Tamam cidden tuhaf bir haldeydik şuan. Jimin hyung gülerek ellerini kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Commuovere | Taekook | ✔
Fanfictiontaekook, yoonmin soulmate au. Commuovere: İçini ısıtan ve gözlerini yaşartan hikaye anlamına gelir. (İtalyanca) Ruh eşinin isminin teninde kazılı olduğu bir dünya hayal edin. Tanrı Jin ruh eşlerini çok sevdiği için onlara kavuşmaları için bir şans t...