Low - Lullaby
RUH MENZİLİ
İsmimi ağzına gebe yapmış bir kadın vardı paslanmış aynanın karşısında, o ad birazdan doğacaktı. Hissediyordum. Birkaç saniye önce hep birlikte kaybolmuştuk o paslı aynanın kenarlarında, sanki bedenim o aynanın içine kısılmıştı ve ruhum aynanın karşısına geçen her insana karışmıştı. Biliyordum. Yok oluş yakındı. Ona koşuyorduk, ona koştuğumuzu biliyorduk. Anne rahmine düştüğün anda başlardı sahnenin geri sayımı, zaman ileriye mi giderdi yoksa hayatının geri sayımını mı yapardı sorusunun cevabı elbette vardı ama vereceğim cevaplar için henüz erkendi.
Hem de çok erkendi.
"Geliyor," gözlerimi barmenden çektim ve mekanın sokak kapısından içeriye giren adamda gezdirdim. O sinsi tilkilerin sahibiydi, o aynanın karşısına geçen ve ruhumun parçalarını çalan insanların tanrısıydı lakin söylemeden geçemeyeceğim bir husus vardı ki, asla o aynanın sahibi olamazdı. Gözlerimi ondan tam olarak çekmeden göz ucuyla kadehime bakıp yutkundum.
Kaçış sirenin sesi birinin dudaklarının rahmine düşmemişti ama düşecekti, ruhumun parçalarından birinde vardı o sorunun cevabı, yerini bekliyordu. Yerini ve sırasını. Adımları bu tarafa doğru aksamaya başladığında gözlerimi onun sert çehresine çevirdim tamamen. "Uyuşturucu alacağım," diğer tarafımdan gelen naif ses kulağıma iliştiğinde kafamı olumlu anlamda salladım. İs bu batağa düşeli ve beni düşüreli bir hayli zaman olmuştu. Kadehi dudaklarıma yaslayıp içindeki tüm zehirli sıvıyı ağzıma doldurdum ve gözlerimi bile kırpmadan hareketlerini izledim. Sonra bir şey oldu, kalabalığın arasından çıkan sarışın bir adam tüm heybetiyle onun önünü kesti. Adam, Karan'a bir şeyler anlatmaya çalıştıkça Karan'ın umursamazlığı büyüyor ve boş gözlerle adamı izliyordu. Ne yaparsa yapsın bu ifadeyi değiştiremeyeceğini anlamış olan adam sinirlenmeye başladığında yanındaki adamlardan biri onu tutmaya çalıştı ama Karan'ın tek el işaretiyle bundan vazgeçmişti. Kafamı eğdim ve boş kadehi elimin tersi ile itekledim, birazdan buradan bir ceset çıkacağını haykıran düşüncelerim kulaklarını tıkamak istedi. "Bana bak Haznedar!" kulaklarımı tıkayamadım, kafamı kaldırdım ve Karan'a iğrenerek bakan adama mıhladım tekrar gözlerimi.
Karan Haznedar'ın öylece o adama bakması herkesi şaşırtmış olacaktı ki herkes oraya odaklanmış, hatta müziğin sesi bile kapatılmıştı.
Adam, sessizlikten korkmuştu.
"Orospu çocuğu!" diye tısladığında Karan hafifçe güler gibi oldu ve kafasını hafif sağa çevirdi. Ya da biz öyle sandık. Sıktığı ellerinden biri adamın suratının sağ tarafını bulurken adam birkaç adım sendeledi ve yere düştü, sarı teninden yüzünün saniyeler içinde aldığı kızarık gözlerime ilişiyordu. Bu yaptığı ölüme koşmaktan daha da beterdi. Öylece adama baktım, kimse elini uzatmamış, yanına varmayı bile aklından geçirmemişti, ta ki Karan konuşana dek. "Atın şunu." Kalın dudaklarından yakaladığım kelimeleri tekrarladığımda, adamı öldürmeyeceği için rahatlamıştım. Siyah ve griyi karıştıran gözleri bana döndüğünde öylece ona baktım, ensem boncuk boncuk terlemeye başlamış, yanıma yaklaşmaya başlayan adımları gerilmemi sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEKROZ
Teen Fiction+18, ❝Elindeki silahın seni evcilleştirdiğinden bihabersin, sevgilim. Namlunun ucu sana dönükken öğreneceksin.❞