Cansu eline ne geçtiyse kırmış etrafı dağıtmış saçlarını kesmiş oturduğu yerde çığlıklar atıyordu. Büyükanne hemen yanına gidip elindeki makası aldı. Sonra ona sımsıkı sarıldı gözyaşlarını tutamıyor "Ne olur meleğim yapma böyle senin bu durumun bizi çok üzüyor yaşadıkların kolay değil biliyoruz ama birbirimize sahip çıkıp teselli etmekten başka çaremiz yok kızım" dedi. Büyükbaba da yanlarına oturdu ikisinede sımsıkı sarılarak "siz benim her şeyimsiniz yaşama sebebimsiniz sizi üzgün görmeye dayanamıyorum."dedi. Bir süre öylece kaldılar Cansu başını kaldırıp yaşlı çiftin yüzlerine baktı gözlerindeki acı dolu çaresiz bakışı görünce onların bu hallerine çok üzüldü. Onlarda evlatlarını kaybetmişti ve bu çok büyük bir acıydı. Cansu gözyaşlarını silerek büyükannesi ve büyükbabasına sarıldı "sizi üzdüğüm için özür dilerim söz veriyorum bir daha beni bu şekilde görmeyeceksiniz"dedi. Cansu duş almak için banyoya girdi. Büyükanne ve büyükbaba odayı topladılar Cansu'nun odayı tekrar bu şekilde görmesini istemediler. Büyükanne Cansu'nun en sevdiği yemekleri yaptı sofrayı Cansu hazırladı hep birlikte sofraya oturdular kimseden ses çıkmıyordu. Yemekler boğazlarında düğümleniyordu ama yinede birbirlerine karşı üzüntülerini belli etmek istemiyor yiyecekleri isteksizce de olsa zorla yutuyorlardı. Yemekten sonra Cansu odasına çıktı yatağın üzerine bıraktı kendini canı hiçbir şey yapmak istemiyordu gözlerini tavana dikti öylece saatlerce kaldı. Beyninin içinde her şey durmuştu sanki bir şey düşünemiyordu sabaha kadar böylece kaldıktan sonra uyumuştu. Büyükanne sık sık odanın kapısına gelip sessizce içeriyi dinliyordu ses gelmiyordu ama bu sessizlikte onu korkutuyordu. Sabaha kadar yaşlı çiftin gözlerine uyku girmedi. Sabah olmuştu büyükannesi kahvaltıyı hazırlayıp Cansu'yu sesledi. Cansu en sevdiği pembe çiçekli beyaz elbisesini giymişti o kadar güzel olmuştu ki ne zaman bu elbiseyi giyse annesi ona hayran hayran bakar sonrada "benim güzel kelebeğim"diye sever saçlarını uzun uzun okşar öperdi. Hep birlikte kahvaltı yaptılar Cansu dışarı çıkmak istedi fakat büyükbabası ve büyükannesi birlikte çıkalım dedi. Cansu kabul etmedi biraz yanlız kalmak istediğini söyledi ve onlara yanlış bir şey yapmayacağına söz verdi. Çaresiz peki dediler çok fazla da ona baskı yapmak istemiyorlardı. Nereye gideceğini tahmin ediyorlardı bunun için Cansu evden çıkar çıkmaz Mert'i arayıp Cansu'ya dikkat etmesini rica ettiler. Mert Cansu'ya karşı o kadar masum ve temiz duygular hissediyordu ki onlar istemese bile Cansu'ya seve seve sahip çıkardı. Hemen üstününü düzeltip kendine çeki düzen verdi "nasıl görünüyorum miço"dedi. Miço da ona havlayarak cevap verdi Mert gülümsedi "hadi bakalım gidelim"diyerek tekneye doğru gittiler. Amacı tekneyle uğraşıyormuş gibi görünüp Cansu'ya sahip çıkmaktı. Mert etrafa bakınırken gözlerinin kamaştığını hissetti Cansu pembe çiçekli beyaz elbisesiyle sahilde bir ay parçası gibi parlıyordu. Miço da onun gelişine sevinmiş gibi havlayıp Mert'in etrafında koşturuyordu. Mert gözlerini ondan alamıyordu. Kalbinde onu her gördüğünde oluşan tarifsiz bir çarpıntı yüzünde bir tebessümle öylece kala kalmıştı. Miço hemen Cansu'ya doğru koştu. Cansu hayvanları çok seviyordu Miço'nun yanına gelmesi onu mutlu etmişti. Birlikte denizin kenarına oturdular. Cansu anne ve babasının ölümünü bir türlü kabullenemiyor sanki denizden çıkıp geleceklermiş gibi içinde buruk bir umutla denizin dalgalı sularına bakıyordu. Miço onun hüzünlü olduğunu gözlerinden süzülen damlalardan hissetmiş olacak ki başını Cansu'nun omuzuna koyarak onu teselli ediyordu. Cansu Miço'ya sarılarak "bir ömür boyuda sürse burda onları bekleyeceğim" dedi. Başını çevirdiğinde Mert'in kendilerine baktığını gördü sinirli bir şekilde kalkıp hızlı adımlarla Mert'in yanına gitti. Miço sanki yalnız kalmalarını istermiş gibi yerinden hiç kımıldamadı. Cansu öfkeli bir ses tonuyla "sana etrafımda dolaşma demedim mi? Ne laftan anlamaz birisin sen. Kafan almıyor mu söylediklerimi? Tekrar söylüyorum o zaman seni görmek istemiyorum. "dedi. Mert onun bu sözlerine çok kırılmıştı büyükannesi ve büyükbabasını çok sevmesine rağmen Cansu'nun bu kadar incitici davranması gururuna dokunmuştu. Mert hiç bir şey demeden barakaya doğru yürüdü Miço da arkasından koştu birlikte barakaya girdiler. Cansu sahilde tek başına kaldı ama söylediklerinden hiç pişman değildi. Çünkü kazanın yaşandığı o fırtınalı günde Mert'in sadece kendini kurtardığını anne ve babasını kurtarmak için çaba harcamadığını düşünüyordu. Bu yüzden ona karşı büyük bir öfke duyuyordu. Mert'i her gördüğünde öfkesi daha da artıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRTINALI AŞK
RomansBu kalp bir sende bu kadar deli çarptı ve ben en çok sana yakıştırdım aşkı...Ellerinin içinde kalbim ister al kalbinin içine, istersen koy yerine sonsuza dek bir daha atmasın... Eleştiri ve yorumlarınızı bekliyorum. Umarım beğenirsiniz🙏 Sağlıkla k...