14 Kasım 2003
Cuma
Uzun bir azarlamanın ardından birkaç dakikadır sınıfta süren sessizliğin getirdiği gerginlik sol bacağımı belli bir ritimle yere vurmaya başlamama sebep olmuştu. Kore dili ve edebiyatı ders saatlerimizde artık oldukça alışkın olduğum bu durum beni şaşırtmıyordu. Gürültü bazen o kadar artardı ki öğretmenlerin çoğunluğu tarafından dikkat çeken, zaman zaman uyarılan yüksek sesli konuşmam ya da aniden ayağa fırlayışlarım bile görünmez duruma gelirdi. Garip olan ise ondan ve verdiği fazla ödevlerden tüm sınıf şikayetçi olup korksa da her seferinde gürültü çıkarıp dersi dinlemeyerek onu kızdırıyor, olayların bu noktaya varmasına sanki yardımcı oluyorlardı. Bağırmaktan kıpkırmızı olmuş yüzüyle burnundan derin soluklar alırken en ön sırada, tam onun karşısında kalacak şekilde oturduğum için bakışlarımı üzerinden çekmekte zorlanıyordum. ''Asla-'' Derin bir nefes alarak başladığı cümlesi sekteye uğradığında yutkundu, topuzundan çıkan tutamları üstünkörü geriye savurdu. ''Asla akıllanmıyorsunuz.'' Önündeki açık kitabın sayfalarını hızla çevirerek aradığı şey her neyse onu bulana kadar sessiz kaldı. ''Tarihimize olan bu saygısızlığınız, gençliğe karşı olan ümidimi bitiriyor!'' Yüzünü tekrar saran kırmızılık ile gür çıkan sesi şaşkınca onu izlemeye devam etmemi engelleyemedi. Yetişkinler her konuda bu kadar çabuk mu sinirlenirdi?
''Ödeviniz-'' Sayfayı bir kez çevirip önünü ve arkasını kontrol ettiğinde sınıfta başlayan itiraz dolu mırıldanmalar avucunu sertçe masaya geçirmesi ile aniden kayboldu. ''Kesin sesinizi! Ne hakla, bu kadar saygısızlıktan sonra birde karşı koyma cüretinde mi bulunuyorsunuz?'' Ödev kelimesi ağzından çıktığından beri ayaklarımın arasında kalan çantamı alıp içindeki not defterini aramaya çoktan başlamıştım. Bazen ödevleri aklımda tutmak konusunda zorlandığımdan beri üzerinde ufak bulutlar olan mavi kapaklı, elimden pek de büyük olmayan bu defteri kullanıyordum.
Özellikle söz konusu bu ders olduğunda ödev içerisinde istenenler bir yana ödevin kendi konusu bile satırlar sürüyor aklımda tutmak her zamankinden daha güç oluyordu. ''Ödevinizi yazın. Eğer unutursanız ikinci bir şans tanımayacağım.'' Aceleyle açtığım boş bir sayfanın ardından elimde kalemimle onu beklemeye başladım fakat dikkatim koluma hafifçe dokunan parmaklar ile hızla dağıldı. ''Bana da sayfa koparabilir misin?'' Gülümseyerek verdiğim kısa baş onaylamasının ardından sayfayı çabucak koparıp sıra arkadaşıma uzattım. ''Teşekkür ederim.'' Başını iki yana sallayıp önce gözünün önüne gelen saçlarını dağıttıktan sonra sağ taraftaki belli bir kısmı kulağının arkasına sıkıştırdı. Bu hareketleri yazı yazmaya başladığı her seferinde tekrar ettiğini birkaç hafta önce fark etmiştim. ''Ders kitabınızın içinden ya da elinizde bulunan kaynaklardan Kore tarihine ait folklorik bir hikaye bulmanızı ve bunu yazı çalışması defterinize üç kere baştan sona geçirmenizi istiyorum.'' Sanki birinin yazı konusunda karşı çıkmasını bekler gibi duraklayıp sınıfta gözlerini gezdirdikten sonra devam etti. ''Hikayenizi iyi seçin. Ezberleyecek ve sınıfa anlatacaksınız. Eğer istediğim kurallar içerisinde olmazsa ezberinizi iyi yapsanız bile kabul etmem.'' Zamanlamasını ayarlamış gibi cümlesi bittiği gibi çalan zille kapattığı kitabını kolunun altına sıkıştırıp arkasına bile bakmadan sınıfı terk etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozuk 2
Teenfikceİnsanlar çoğu zaman konuşmadığım için içimdeki seslerle tartışan biri olduğumu düşünürdü. Oysa benim tek hissettiğim şey sonsuz boşluktu. Yataktan çıkmak çok yorucuydu, yemek yemek vakit kaybından öte değildi. Nefes almak, hayatta kalmak, yürümek bi...