Başlangıç : Mühürlü Dudaklar

10 0 0
                                    











27.Ekim.1996

Pazar


Titreyen bacakları üzerinde zorlukla yürürken taşıdığı ağır kasa yüzünden omuzları yerinden çıkacakmış gibi hissettiriyor, ayak bileklerinin zonklamasını durduramıyordu. 'Karşıdaki lambanın olduğu yere kadar ilerlemeyi başarırsam yolu neredeyse yarılamış olurum.' Arıza yaptığı için sokağın başında durmak zorunda kalmış nakliyat arabasından uzaklaştığından beri yaptığı tek şey, ilerlemeye devam etmek için kendine türlü hedefler koymaktan ibaretti. 'Sadece kurumuş ağacın yanına kadar daha...' Lambayı geçtiğinde bile dizindeki kalkık yara bandının altından süzülen taze kanın bol pantolonuna bulaştığından haberi yoktu.

Nefesini gürültüyle serbest bıraktığında tahta kasanın altına zorlukla yetişen parmaklarını oynattı. Durmak istemiyordu, bunun ihtimalini bile düşünmemişti. Eğer geç kalırsa babası ona uyuşukluğu yüzünden tekrar kızacak tüm gün sinek avlayan küçük dükkanlarının içinde kendi çıkardığı var olmayan işlerin peşinde koşmasını sağlayacaktı. Onun ise tek istediği odasında kalıp yemek hazır olana kadar uyuyabilmek sonrasında da evin betondan girişinde dolanan ya da demirliklerin arasında uyuklayan kedileriyle ilgilenebilmekti.

''Acele et uyuşuk velet!'' Dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigara yüzünden birbirine girmiş konuşmasıyla sabahın beşine rağmen sokağı uyandıran bir sesle bağırdığında karşısındaki adam bile suratını buruşturdu. ''Geliyorum!'' Uykulu sesi geçmeyecek kadar erken uyanmış sırtındaki teri bile yataktan itilircesine kaldırılıp dışarı atıldığı için kurumamıştı. Sabah rüzgarı yüzünden tıpkı bir buz kalıbı gibi hissettiren tişörtünün farkında olmasa bile kesinlikle hasta olacaktı. Bünyesi pek zayıf bir çocuk değildi ama birkaç gündür biten stoku yenilemek için doğa üstü sayılabilecek bir çaba içerisine girmişlerdi.

Güçsüzleşen adımları ile artık eski terliklerini asfalt yola sürtercesine ilerlerken azalan nefesleri derinleşerek tüm göğsünü yakıyordu. Dükkanın önünde neredeyse yolun ortasında kalacak şekilde dikilen iki adam lüzumsuz bir sohbetin tam da ortasındaydı. ''Buraya gel.'' Karşılıklı duran iki küçük tabure sayesinde tutturulmuş cam kapılar sert rüzgara oldukça iyi dayanıyor bu sayede kapanmıyorlardı. Kaldırımın kenarına attığı ilk zorlu adımı babasının seslenişi ile sekteye uğradığında yutkundu. Sürekli çekiştirdiği için neredeyse soyulmaya başlayacak parmak uçları acıyor, kollarının titreyişinin kasaya bıraktıktan sonra bile uzunca bir süre durmayıp gece boyunca ağrıyacağını biliyordu.

''Doğduğun günü dün gibi hatırlarım. Şimdi de dükkana mı yardım ediyorsun?'' Ortadan ayırdığı siyah saçları ve güneş lekeleriyle dolu yüzü onu oldukça yorgun göstermesine rağmen kırklı yaşlarına bile daha bu sene ulaşmıştı. Yıllardır çiftçilikle uğraşan ailesinin yetiştirdiklerini satarak tekerini döndüren bu adam uzun süredir onların ticari ilişkide bulunduğu kişilerden sadece bir tanesiydi. ''Erkek olsun da yardım etsin!'' Hırıltılı kahkahasının ardından oğlunun sırtına vurduğunda öne sendeleyen çocuk neredeyse dizlerinin üstüne kapaklanmak üzereydi. Aile içindeki olaylara ya da bir babanın çocuğunu büyütme tarzına karışmak istemiyordu. Bu yüzden sessiz kalarak düşmek üzere olan oğlanı sadece omuzlarından tutup doğrulmasına yardım etti.

Bozuk 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin