23.Aralık.2003
Salı
Evin dondurucu havasına rağmen alnımdan dökülen ter yüzümden süzülerek boynuma indi. Babam asla sonbahar aylarında evi ısıtmazdı, bunun gereksiz olduğunu zaten oldukça eski olan tesisatın tek bir odayı bile sıcak yapamayacağını söylerdi. Bu yüzden kar yağışı başlayana kadar elektrikli ısıtıcıyı yakmazdık. Eğer gerçekten bir yerin ısıtılması gerekiyorsa o da sadece babamın o gece uyumayı seçtiği yer olurdu. ''İyi çevir, harç aralara karışsın.'' Yere oturmadan çömerek durduğum için uyuşan ayaklarım artık bana ait değilmiş gibi geliyordu. Bugün okula gidememiştim sebebi ise tatil arifesinde yetiştirmek zorunda olduğumuz siparişlerin Noel'e sarkmış oluşuydu. Yağan kar yüzünden perdesiz camımdan içeri giren parlak beyaz ışık gözlerime vurmadan babam tarafından itilerek kaldırılmış ve mutfağa sürüklenmiştim.
Eun Noona ben içeri girdiğimde çoktan lahanaları kesmeye başlamış benden de turpları soymamı istemişti. Öğle saatlerine kadar uğraştığımız sebzelerin kokusu ile bütünleşirken babam sürekli tepemizde durup emirler yağdırmış telefonuyla uzun süren resmi konuşmalar yaparak siparişlerin mutlaka vaktinde orada olacağı garantisini vermişti. ''Restoranlar akşam saatlerine doğru yoğunlaşır. Şimdi tüm boynu kalınlar patlayana kadar yemek yiyip içki içmeye başlar.'' Harcın hazırlanma süreci bir yana doğradığımız sebzelerin belli bir süre tuz içinde beklemesi ve ardından yıkanması gerekiyordu, bu da akşamın bu geç saatine doğru işimizi anca bitirmemize sebep olmuştu.
''Acele et hadi.'' Omzumdan beni iterek öne eğilmemi sağladığında düşmemek için avuçlarımı lahana dolu kırmızı leğenin dibine bastırdım. ''Hiç değilse merkeze gidecek siparişi yetiştireyim.'' Sadece başımı sallayıp duruşumu düzelttiğimde kıpkırmızı olmuş ellerime dikkat ederek saçımı olabildiği kadar geriye savurdum. Sabahtan beri bu küçük mutfağın içinde olduğumuz için ısıtıcı buraya alınmıştı.
Saatlerdir koşturup her şeye yetişmeye çalışmış sadece su içmek için durmuştum. Geçen her saniyede duvarlar üzerime geliyor nefeslerim giderek daralırken burnuma gelen acı kokunun artık tadını alabiliyordum. ''Yine arıyor pezevenk.'' Pantolonunun cebinden zorlanarak çıkardığı telefonuna gözlerini kısarak baktı. ''Siparişini teslim edeli daha iki saat oldu, ne istiyorsun benden.'' Tuşuna bastığı halde açılmayan telefonu öfkeyle lavabonun kenarına vurduktan sonra tekrar denedi.
''Buyurun efendim.'' İncelen kibar sesi ile ikinci denemesinin başarılı olduğunu anladığımda neden tekrar aradıkları ile ilgili telaşa kapıldım. Normalde kimçi yapıldıktan sonra belli bir süre daha dinlenmeliydi. Siparişler yetişmek zorunda olduğu bu yoğun zamanlardaysa çalan her telefon da tadının kötü olduğu ile ilgili şikayetçi olacakları korkusu beni rahat bırakmıyordu. Onlar için bu bir ticaretti ve kötü kimçi çöpe atılıp yenisi özür amaçlı bedava verilebilirdi ama bu benim için sadece dayak demekti. ''Tabii efendim, lütfen söyleyin.'' Telefonuyla mutfaktan çıktığında koridorda olan serin havanın kısa süreliğine içeri girmesi ile derin bir nefes aldım. Tek düşüncem buradan çıkmak hiç değilse beş dakika olsun dinlenmekti.
''İyi misin?'' Eun Noonanın sesi sanki çukurun dibinden geliyormuş gibi boğuklaştığında sol kulağıma berbat bir çınlama dadandı. ''İyi olmasam ne yapacaksın ki?'' Benim aksime bağdaş kurarak yere oturmuş daha büyük bir leğenin içinde lahanaların yaprakları arasına tuz sürmekle uğraşıyordu. Evimizde sadece tek bir çift eldivenimiz olduğundan aynı anda çalıştığımızda acı harç ile uğraşan kişi kullanmak zorunda kalıyordu. Yoksa günlerce kıpkırmızı ellerle dolaşır parmaklarımızı vücudumuzun hiçbir yerine dokunduramazdık. ''Bu son sipariş, birazdan bir şeyler pişiririm.'' Sözlerine kulak asmadan lahanaları öfke içinde parçalar gibi çevirmeye devam ettim. Eğer ellerim harca bulanmış olmasaydı babamın gidişini fırsat bilip soğuk çeşme suyundan bir bardak kana kana içerdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozuk 2
Fiksi Remajaİnsanlar çoğu zaman konuşmadığım için içimdeki seslerle tartışan biri olduğumu düşünürdü. Oysa benim tek hissettiğim şey sonsuz boşluktu. Yataktan çıkmak çok yorucuydu, yemek yemek vakit kaybından öte değildi. Nefes almak, hayatta kalmak, yürümek bi...