26.Eylül.2003
Cuma
Kirişi sıkıca kavramış parmaklarını her geçen saniye daha da daraltırken tahta yapıyı tırnaklarıyla çiziyordu. Görüş açısında olan eşyalar karanlığa alışan gözleriyle yavaşça şekil alırken başından beri mutfaktan gelen canlı sarı ışık sayesinde fark edilebilen koyu kırmızı ve siyah renklerinden oluşmuş demir giriş kapısına bakıyordu. Bu kadar stresli olmasının sebebini anlayabilmek onun için de oldukça güçtü. Yapması gereken tek şey içeri girmek ve babasına dizüstü bilgisayarı kullanıp kullanamayacağını sormaktı. Dersi için ya da sadece merak ettiği şeyleri araştırmak için zaten çoğu zaman kullanırdı. Evin daimi ziyaretçisi olan kadın geldiğinde de onunla yüklü olan birkaç düşük çözünürlüklü oyunu bile oynar, bilgisayarı avucunun içi gibi bilirdi. O kadar iyi bilirdi ki babasının öğrencileri için hazırladığı ders notlarını bile merakına yenik düşerek bakar, süresi dolana kadar saatlerce anlamakta zorlandığı paragrafları okurdu. O zaman şu an onu gitmekten alıkoyacak kadar rahatsız eden şey neydi?
Küçüklüğünden beri yalan söylememek konusunda oldukça katı bir şekilde eğitilmişti. Durum ne kadar berbat ya da küçük düşürücü olursa olsun sonuçları kötü bileyse doğruları söylemek zorundaydı. Sanki başka bir seçeneği yoktu ve asla da olmayacaktı. Beyninin içine dikte edilen bu kural onu yalandan uzaklaştırmıştı ama aynı zamanda daha kurnaz oynamasına da sebep olmuştu. Ona yöneltilen sorulara farklı açılardan yaklaşarak yalan söylemese bile doğruyu yüzde yüz açık etmeyip yeni kaçış yolları türetebiliyordu. Giriştiği tüm bu oyunların ise babasının üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Kız tüm hareketlerini defalarca kontrol etse de ayna karşısında bazen çalışsa da babası her zaman bir şekilde yalan söylediğinin farkına varıyor, çekik olmasına rağmen büyük olan gözleriyle birkaç saniye ona bakması yeterli oluyordu. Ne kadar denese de babası soruları hangi yönden seçeceğini oldukça iyi biliyor, onu kenara sıkıştırıp doğruyu söylemeye mecbur bırakıyordu. ''Yapabilirim, yapabilirim...'' Kendisine yüklemeye çalıştığı cesaret ile odasının kapı aralığında ayak uçlarında yükselip indi. Kirişi bıraktığı gibi boşta kalan parmakları titreyerek havada kaldığında uzun beyaz tişörtünün eteklerine uçurumdan düşmek üzereymiş gibi ani bir hızda tutundu.
Koridorun ortasında dikildiği birkaç saniyelik duraklamadan sonra yumuşak halının altından yükselen yer ısıtması ile ayakları yanacak gibiydi. Ev onun hasta olmasından oldukça korkan babaları yüzünden devamlı sıcak tutulurken boğulduğunu hisseden kız her zaman baksırının üzerine giydiği kısa kollu tişörtlerle gezerdi. Babalarının oturduğu kısmı göremese bile kapısız girişten ışığı yanmadığı için loş bir şekilde aydınlanan mutfağı seçebilecek kadar yakınlaştı. Hemen yanında kalan dekoratif amaçlı kullanılan beyaz masaya tutunduğunda duvarı yanlamasına kaplayan aynadan kendine baktı. Okula gitmeden önce babasının özenle bir araya getirdiği saçları artık örgülerin arasından fışkırıyor olduğundan daha dağınık görünüyordu. Arkadaşının yanından ayrıldığı gibi caddeye ulaşıp babasını yakalayabilmek için delicesine koşması ona soğuk yüzünden yanan kırmızı bir çift elmacık kemiği hediye etmişti. Bu şekilde içeri girerse konuşmasına bile gerek kalmadan hasta olarak fişleneceğine emindi. Zaten onu okula göndermemek için bahane arayan adam ise bu cumartesi tatil olmasını umursamadan gerekirse bir hafta onun gitmemesini isteyebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozuk 2
Fiksi Remajaİnsanlar çoğu zaman konuşmadığım için içimdeki seslerle tartışan biri olduğumu düşünürdü. Oysa benim tek hissettiğim şey sonsuz boşluktu. Yataktan çıkmak çok yorucuydu, yemek yemek vakit kaybından öte değildi. Nefes almak, hayatta kalmak, yürümek bi...