Bölüm 16: Hızlı Koşarsan...

1 0 0
                                    














26. Mart.2004

Çarşamba

Bacaklarımı iki yana açıp avuçlarımı dizlerime yasladım, yere doğru eğilerek diğerlerinin yaptığı gibi kendimi esnetmeye çalıştım. Onlar çabucak doğrulurken ben biraz daha aşağı giderek topuklarımı tuttum, geriye kalan hareketlerimi de genelde koşuya başlamadan önce ne yapıyorsam o şekilde devam ettirdim. Sabahın ilk saatlerinden beri başımızda duran Aechi-ssaemin dikkati artık üzerimizde olmadığı için herkes ısınma işini yarıda bırakarak kaldıkları yerden konuşmayı sürdürdü. Yere oturup sağ ayağımı katlayınca bu sefer de tek elimle ayak parmaklarıma uzandım, bu şekilde devam ederek en sonunda ayağa kalkıp kollarımı olabildiğince yukarıya uzattım. Derin bir nefes alarak belli bir süre tuttum sonra yavaşça vererek kollarımı da indirdim. O kadar enerjik hissediyordum ki ısınmaya başlamadan önce olduğum yerde dakikalarca zıplayıp durmuştum.

Sonunda iki haftadır uğraşıp durduğumuz şey gelip çatmıştı, bugün spor günüydü. Adını ilk duyduğumda oldukça garip görünmüştü. Okulun seçilmiş kişileri arasında yaptığı maçlar olacağını düşünmüştüm çünkü Kyung'da futbol takımındaydı. Her ay okuldaki üst sınıflar kendi aralarında maçlar yapardı, bununda öyle olacağını sanmıştım ama yanıldığıma hiç bu kadar sevinmemiştim. Hazırlıklara yaklaşık üç hafta kadar önce başlamıştık, beden eğitimi derslerimizden birinde yetişkinler bizimle uzun uzun bu konuyu konuşmuşlardı. Anlattıkları şeyler arasında bu dönem ev sahibi okul olacakları kısmı herkesi heyecanlandıran en önemli şey olmuştu. Bu tanışacak yeni kişiler ve bölgedeki birkaç farklı okulun burada olacağı anlamına gelse de aynı zamanda daha fazla sorumluluk demekti.

Büyükler ilk olarak yaptıkları ufak oyunlar veya maçlarla aramızdan katılabilecek uygun kişileri seçmişlerdi. Yoomin'in söylediğine göre uygun kelimesi sadece kazanabilecek kişi demenin kibar bir versiyonuydu. Spor günleri, özellikle başka okulların da dahil olduğu bu gibi zamanlar da onun dediği üzere ortalık resmen savaş meydanına dönüşüyordu. Tek bir alanda bile bir grubun kaybetmesi o senenin başarısız olduğu sonucuna varıyordu. Kelimelerini ya da öfkesini anlamlandırmak başta zor görünse de elemeler de bunu öğrenmiş oldum. Tüm sınıflardan seçilen belli kişiler o dönem okuyanlar arasında bölünüyor üstelik bununla da sınırlı kalmayıp bütün okuldan altı kişilik mavi ve beyaz adı altında takımlara ayrılıyordu. Bu kişilerde kendi içerisinde yaşlarına göre bu renklere veriliyordu. Her şeyi bu kadar iyi bilmemin sebebiyse yaşı büyüklerin yani çoğunlukla tanımadığım üst sınıfların olduğu mavi takımın bayrak koşucusu olmamdı. Oynanacak her oyun için farklı kişiler seçilmişti ve ben de hızlı olduğuma karar verilerek bu kısma alınmıştım.

Başlarda oldukça hevesliydim çünkü koşmayı seviyordum ve spor yapmak eğlenceliydi. Şimdiyse stresten ne yapacağımı şaşırmıştım, kaybetme ihtimali benim için hiçbir zaman bu kadar telaşlandırıcı olmamıştı. Üstelik bayrak koşusunda eşleştiğim, ilk turu tamamlayacak üst sınıflardan olan tanımadığım kız da bana bu konu da hiç yardımcı olmuyordu. Antrenmanlara başladığımız günden beri sıktığı yumruklarıyla usanmadan etrafımda dolaşan ''Bunu kazanmalıyız!'' demekten başka ağzından hiçbir cümle çıkmayan biriydi. Kazanmak yerine sadece eğlensek olmaz mıydı? ''Çok fazla su içme, koşuya az kaldı.'' Okulumuzu temsil eden sarı ve açık mavi renklerimizle  ağaçlardan birinin dibine çökmüştük.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 22 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bozuk 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin