bölüm iki: seni koruyacağım
ciel iyi okumalar diler...jungkook hala rüyanın etkisinde olabileceğini düşünerek gözlerini ovuşturdu. belki de hala rüyadayım diye düşündü. defteri hızla kapatıp elini yüzünü yıkamak adına banyoya gitti. işlerini halledip banyodan çıktıktan sonra odasına geldi. defteri tekrar açmayı bırak, ona yaklaşmaya bile cesaret edemiyordu. yatağında oturmuş karşısındaki masanın üstüne duran deftere bakıyordu.
aniden çalmaya başlayan telefonla birlikte oturduğu yerden sıçradı.
yatağının üstünde duran telefonu alıp kimin aradığına baktı. jimin arıyordu.
"efendim jimin?"
"evine yaklaşmak üzereyim, hazırsındır umarım."
"hazırım hazırım, kapatmam lazım. gelince ara!!"
telefonu hızla kapatıp okul üniformasını giymeye koyuldu.
aklı hala defterde olan yazıdaydı. giyinirken bile defterden uzak durmaya çalışıyordu. sanki ona yaklaşsa, tekrardan eline alsa gerçekten delirecekti.
daha rüyasının etkisinden çıkamamışken başına bunların gelmiş olması beynini yiyip bitiriyordu.
"pekala, şimdi açacağım ve öyle bir yazı orada olmayacak."
kendi kendini ikna etmeye çalışırken gözleri mantar panosuna takıldı.
"tanrım, ben kafayı yemiş olmalıyım. ne diye tanımadığım bir adamın fotoğrafını buraya asıyorum?"
fotoğrafa bakmamaya çalışarak mantar panosundan çıkarttı. defteri açtığında yazı hala orada duruyordu. belki de efsane gerçekti.
pekala, bu ne kadar inandırıcı gelmese de ve her ne kadar korkutucu olsa da ilginçti. jungkook elindeki fotoğrafı defterin arasına koyup defteri kapattı.
evin içini dolduran zil sesiyle birlikte defteri kapatıp kitaplarının arasına görünmeyecek bir şekilde yerleştirdi. ardından çantasını alıp kapının önünde onu bekleyen jimin'in yanına gitti.
___________________
jungkook okuldan çıkmış eve gidiyordu. dün fazladan mesai yaptığı için bugün izin almıştı.
beyni çok karışıktı. delirdiğini veya çok fazla etkilendiğini düşünüyordu. adamın anlattığı efsane kafasında dönüp duruyor, gördüğü rüyayı anımsıyor ve günlükteki yazıyı düşünüyordu.
'merak etme, artık üzülmene izin vermeyeceğim jeon.'
babası da ona bu günlerin geçeceğini, artık üzülmeyeceğini söylemişti.
yaşadığı stresle derin bir nefes alıp önüne gelen saçlarını geriye attı.
cebinden anahtarını çıkartıp kapıyı açtı. eve her ne kadar girmek istemese de en sonunda geleceği yer orasıydı.
üzerini değiştirmek için odasına giderken aynı zamanda bütün ışıkları açıyordu. içindeki endişe ve korku merakını bastırıyordu.
odasının kapısını açıp içeri girdi. kapıyı bilerek kapatmamıştı.
çantasını bir köşeye koyup üzerini değiştirmek için dolabına yöneleceği sırada gözüne ilişen fotoğrafla olduğu yerde kaldı.
sabah defterin arasına koyduğundan emin olduğu fotoğraf şu an eski yerinde mantar panosundaydı.
yavaş ve titrek adımlarla fotoğrafı mantar panosundan çıkardı.
refleks olarak arkasını çevirdiğinde üzerinde bir yazı olduğunu gördü.
'burada daha güzel duruyor, bu fotoğraf buraya layık.'
yazıyı okuyup küçük bir kahkaha attı.
"kesinlikle sıyırdım."
fotoğrafı tekrardan defterin arasına koymak için defteri açtığında bir yazıyla daha karşılaştı.
'fotoğrafın yeri burası değil jeon.'
"ne yani? beni mi gözetliyorsun şu an?"
'hep senin yanında olacağım, korkmana gerek yok.'
defterde oluşan kelimeleri görmek onu daha çok tedirgin ederken defteri kapattı.
"ne oluyor bana?"
kendisinin açmadığından emin olduğu camdan esen rüzgar defterin sayfalarını tekrar açtığında geriye doğru irkildi.
sandalye düşecek gibi olduğunda bir yerden tutunma ihtiyacıyla masaya uzanmaya çalışırken sandalye tekrardan eski haline geldi. refleks olarak arkasına baktığında hiçbir şey göremedi.
'dikkatli ol ve korkma, seni koruyacağım.'
"kimsin sen? neden benimle birliktesin?"
'ilerde öğreneceksin, sadece seni koruyacağımı bil ve benden korkma.'
"bozulmuş plak gibi sürekli aynı şeyleri söylüyorsun."
ne dediğinin farkına vardıktan sonra aniden sandalyesinden kalkıp eliyle saçlarını tuttu.
"tanrım, ne diyorum ben? kafayı mı yedim?"
'sana zarar vermem.'
"pekala, senden korkmuyorum ve bana zarar vermezsin. evet, anlıyorum."
gözlerini odada gezdirdikten sonra tekrardan deftere baktı.
"hayır, anlayamıyorum!!"
'anlat bana, nasılsın?'
"gerginim, bunu hemen atlatmamı bekleme. hala inanamıyorum."
'zamanla alışacağını umuyorum, günün nasıldı? konuş benimle.'
"pek odaklanamadığım bir gündü. sürekli sabah olan olayı düşündüm. dün fazladan mesai yaptığım için bugün izin aldım. bu yüzden işe gitmedim."
bunları görmediği, hissedemediği hatta varlığından dahi emin olamadığı birine anlattığı için delirdiğini düşünüyordu.
"adını bilmiyorum, adın ne?"
'kim taehyung.'
onun hakkında bir şeyler öğrenmek hoşuna gittiğinden gülümsedi. beyni ve kalbi tamamen adrenaline odaklanmıştı.
'tatlısın.'
"ne?"
gelen farkındalıkla etrafa bakma gereksinimi duydu.
"beni görebiliyor musun?"
'ben her yerdeyim jeon, senin olduğun her yerdeyim.'
"fotoğraftaki kişi sen misin?"
'evet.'
fotoğrafı eline alıp inceledi. yakışıklı biriydi. saçının modeli, dudakları, gözleri...
'şimdilik gitmeliyim jeon, senin için bir kolye getireceğim. böylelikle daha kolay iletişimde bulunacağız.'
"bu ne demek? aklımdan geçenleri mi okuyacaksın yoksa? "
'tam olarak öyle değil, şimdi iyi geceler jeon. güzelce uyu.'
"iyi geceler taehyung."
—by ciel.
twitter: KIMJ30N
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dear diary ✅
Mistério / Suspensejeon jungkook efsanesi olan bir defteri aldığında, defterin ölü olan sahibinin ona cevap vereceğini bilmiyordu. "aldığın bu defter senin sonun ve başlangıcın olacak. taehyung'un ruhu seninle birleştiğinde yaşayacaksın." #taekook 24820 25322