bölüm on altı: sana gelemesem de seni bekleyeceğim
ciel iyi okumalar diler..." beni hatırladın mı taehyung?"
taehyung bir süre daha jungkook'un yüzünü inceledikten sonra bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı fakat ardından tekrar kapattı.
"öncelikle isterseniz çardakta oturalım."
cümlesini bitirir bitirmez jungkook'u çardağa yönlendirmek için sırtına dokunarak çardağı işaret etti.
dokunuşuyla birlikte jungkook olduğu yerde donup kaldı. uzun zamandır dokunuşunu hissetmiyordu. ilk defa canlı olarak görmesinin yanında ona dokunuyor olması, bu kadar yakınında olması ağlama ihtiyacı hissettiriyordu.
"bir sorun mu var?"
jungkook, taehyung'un yüzünde dalıp giden bakışlarını çardağa çekerek hayır anlamında başını sallayıp önden ilerlemeye başladı.
kolları arasında ağlayıp rahatlamak istiyordu. onun ilgisine muhtaçtı. şimdi tam karşısında duruyorken ondan uzakta kalmak canını acıtıyordu.
"büyükannemin limonatasından içtiniz sanırım, çok güzel limonata yapar. çocukluğumdan beri sadece onun limonatasından içiyorum. başka bir yerde bu tadı bulamadım hiç."
ortamdaki sessizliği ve gerginliği almak istercesine konuştuğunda jungkook'un gözleri doldu. ardından bunu umursamayıp dolu gözleriyle gülümsedi.
" evet, gerçekten çok güzeldi. "
taehyung gözlerini jungkook'un üzerinde gezdirirken konuşmayı devam ettirdi.
" bu arada, adınızı öğrenebilir miyim?"
"jungkook, jeon jungkook."
taehyung düşünür gibi oldu.
"adınız çok tanıdık geliyor fakat üzgünüm ki sizi tanıyamadım. okuldan arkadaş mıydık?"
'sen benim ruh eşimsin taehyung... benim, jeon jungkook. senin başlangıcın ve sonun.'
jungkook gözlerini kapatıp başını öne eğdi. bir süre öyle durduktan sonra ayağa kalktı. taehyung şaşkınlıkla jungkook'u izlerken o da ayaklandı.
" sana kendimi nasıl hatırlatacağım ben?"
jungkook'un fısıltısı o sessizlikte bir çığlıkmışçasına büyüdü.
"sanırım hafızam biraz kötü... beni nereden tanıdığınızı söylerseniz hatırlayabilirim."
jungkook düşünceli bir halde taehyung'u izlerken taehyung çardağın girişine giden jungkook'un yanına ilerledi.
"anlaşılan söylemek istediğiniz çok şey var fakat söyleyemiyorsunuz. bazen böyle olur. kelimeler gözyaşlarımız gibi içimize akar. bana bazı şeyleri açıklamak zorunda değilsiniz. eğer vakit geçirmek isterseniz biraz yürüyebiliriz. belki aktarmak istediğiniz şeyler dökülüverir ağzınızdan. "
jungkook sesini kaybetmiş gibi hissettiğinden yeniden önden ilerleyerek çardaktan çıktı. taehyung da yanına geldiğinde kendini onu incelemekten alıkoyamadı. gayet sade giyinmişti. siyah bir tişört ve eşofman. saçları biraz dağınıktı fakat tüm bunlar bile onu bir prens gibi görmekten alıkoymuyordu. içindeki sevginin kalbinden taştığını hissediyordu.
"büyükanneme haber verip geliyorum."
"tabii, burada bekliyorum."
taehyung evin içine girdiğinde jungkook ne yapacağını düşündü. ne söyleyeceğini, ne konuşacağını bilmiyordu. ona kendini nasıl hatırlatacağını da bilmiyordu. karşısında durup o kadar güzel bir dille konuşuyordu ki aklında olan bir cümle bile o an uçup gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dear diary ✅
Misteri / Thrillerjeon jungkook efsanesi olan bir defteri aldığında, defterin ölü olan sahibinin ona cevap vereceğini bilmiyordu. "aldığın bu defter senin sonun ve başlangıcın olacak. taehyung'un ruhu seninle birleştiğinde yaşayacaksın." #taekook 24820 25322