14

800 75 5
                                    

Güneş tam tepede hatta batmaya başlamış, Polis halkı yemek yiyor savaşçılar eğitimini yapıyordu. Octavia ve Clarke atlarından indiler. Diğerleri hayranlıkla etrafa bakarken tek kelime konuşmadan kuleye doğru adımladılar ve taht odasının kapısında dikildiler. Bekçiler kapıyı çaldı.

"Heda, Skaikru ste hir." ( Heda, Skaikru burada.)

"Teik em in." (Al içeri.) Lexa cevap verdi. Bekçiler kapıyı açtı ve Clarke ve diğerleri içeri girdi.

Octavia selam verdi. "Heda."

"Bizde savaşa katılmak istiyoruz. Ark'ın gelmesiyle ordumuz genişledi." Clarke hızlıca konuya girdi.

"Benim de bir teklifim var. Önce Skaikru ile yemek yemek isterim."

Clarke anlamsız gözlerle baktı. Tahta doğru yürüdü, Lexa ayağa kalktı ve ikili sessizce bir şeyler konuşmaya başladılar. Octavia da sessizce hem buradaki düzeni anlatıyor, hemde Heda dediği kişinin kim olduğundan bahsediyordu.

"Ne konuşuyorlar?" Raven sessizce sordu.

"Bilmem. Burdaki dili bende öğrenmeye başladım, eğer öyle konuşsalar anlardım muhtemelen o yüzden sessizce konuşuyorlar."

"Bizden gizli ne konuşuyor olabilirler ki?" Bellamy sordu.

"Bu dediğin kadar önemli bir kişiyse Clarke ile işi ne? Nasıl tanışmışlar?" Abby sordu. Octavia ikilinin nasıl tanıştığını anlatmaya başladı.

"13. klan olmayı mı teklif ediyorsun şimdi?" Clarke şaşkınca Lexa'ya baktı.

"Evet. Bu şekilde diğer klanlar da san- yani Skaikru'ya kafa tutamayacak. Eğer biri size kafa tutarsa 12 klanın birden gazabına uğrayacak."

"Emin misin? Bunu neden yapıyorsun ki?"

Lexa bu sorunun cevabını bilmiyordu. "Her şeyi sorgulama Clarke kom Skaikru." Elini hafifçe oynattı ve bir savaşçı hızla yanına geldi.

"Ogud."

Savaşçı odadan çıktı.

"Ne dedi?" Raven sordu.

"Hazırlayın." Octavia cevap verdi.

Clarke gülümsedi. "Tamam."

"Annen mi?" Lexa Clarke'ın annesine bakıp konuştu. Clarke baktığı yöne baktı. "Evet."

Abby ikisinin de ona baktığını fark edince Lexa ve Clarke tekrar birbirlerine döndü.

"Neyse tamam. Yemek odasını biliyorsun. 1 saate oraya gelirsiniz."

Clarke kafa salladı ve diğerlerinin yanına döndü.

"Ne konuştunuz be 10 saat?" Raven sordu.

"Hadi gidelim." Clarke kapıya 2 kez vurdu ve kapı açıldı.

"Nereye?"

"Size etrafı gezdireyim. 1 saate de Lexa'nın dediği gibi yemek yiyeceğiz."

"Adıyla hitap ediyorsun demek." Abby kızını bir süre süzdü.

Clarke cevap vermedi ve etrafı gezdirmeye başladı. 1 saat sonra da sözleştikleri gibi yemek odasındaydılar. Lexa masada oturuyordu. Kane boğazını temizledi.

"Komutanım, hediyemizi kabul edin. Biz özel günlerde bunu içeriz." Kane bir şişe içki uzattı.

Clarke fısıldadı. "Cidden uzaydan yeryüzüne gelirken içki mi getirdiniz?"

Kane sırıttı ve kafa salladı. Titus şişeyi eline aldı ve Lexa'ya verdi. Lexa Clarke'a baktı. Clarke kafasıyla onayladı ve Lexa Titus'a şişeyi geri verdi. 2 kadehi kutudan çıkardılar ve doldurdular.

"Clarke, birlikte kadeh kaldıralım." Lexa kadehi uzattı. Clarke tebessüm etti ve kadehi aldı.

**

Zor olsa da Skaikru ikna olmuştu. Akşam yemeği de çok keyifliydi. Lexa ayağa kalkarken konuştu.

"O zaman yarın töreni düzenleriz. Hepinize kulede oda ayarlattım. Octavia ve Clake, sizin odanız aynı. Diğer odalar bir alt katta. Lincoln sizi yerleştirir. İstediğiniz kadar kalabilirsiniz."

Herkes onayladı ve dağıldılar. Lincoln herkesi odasına yerleştirdi ve en son Clarke odasına giderken Lincoln ile Octavia'nın konuştuğunu gördü. Bölmek istemedi ve önünde durduğu Lexa'nın odasının kapısını çaldı. Octavia ve Lincoln bahane miydi? Asla.

"Hop op." (Bekle.)

Clarke birkaç saniye bekledi.

Lexa kapıyı açtı. Bu sefer farklı bir elbise giymiş, saçı yine salık ve yüzü boyasızdı. "Clarke."

"Şey, teşekkür etmek istemiştim de."

"Ne için?"

"Yani işte, hepimizi ağırladın ve şu 13. klan mevzusu."

"Skaikru güçlü bir ittifak. Herkesin yapacağını yaptım."

"Ve konuşma fırsatımız olmadı ama.. Kaybın için üzgünüm."

Lexa'nın yüzü düştü. "Evet. Sağ ol."

"Octavia ve Lincoln kapımın önünde konuşuyorlar-"

"Ha, o yüzden mi geldin?" Lexa güldü. "Geç içeri."

"O yüzden demedim!" Clarke gülerek içeri girdi. Lexa koltuğa oturdu. "Annenle konuştunuz mu?"

"Skaikru iyice birbirine girecek. Daha 100 kişiyi zor barındırıyorduk bir de 1.200 kişi çıktı. Nasıl yapacağım gerçekten bilmiyorum ve annem sağ olsun bunları benim düşünmememi daha çocuk olduğumu lider olmadığımı falan söylüyor."

"Bence sen mükemmel bir lidersin."

Clarke tebessüm etti. "Bunu senden duymak güzel. Yani, iyi bir liderden."

"Ben doğduğumdan beri bunun için yetiştirildim, ama senin muhtemelen yukarıda başka hayatın, başka hayallerin vardı. Her şeye rağmen bu iş için doğmuşsun. Yeteneğin var."

"Ressam olmak istiyordum. Tabi muhtemelen annem gibi doktor olmak zorunda kalacaktım ama.."

Lexa tek kaşını kaldırıp Clarke'a baktı. Clarke konuşmaya devam etti. "Ark'ta iken. Ama sonra hücreme kapatıldım ve öleceğim gün için geri sayıma başladım."

"Hücrede kağıt kalem vermiyorlardır?"

"Hayır, ama odamı görmeliydin! Duvarlar, zemin, tavan.. Her yeri çizimlerimle doldurmuştum."

Lexa tebessüm etti. Clarke kafasını kaldırdı ve Lexa'ya baktı. "Sen? Yani, boş zamanında falan yaptığın bir şey yok mu?"

"Pek boş zamanım yok. Genelde boş anımda kafamdaki komutanlarla konuşuyorum. Bana tavsiye veriyorlar."

"Şu Titus, akıl hocan tarzı biri değil mi?" Clarke tekli koltukta bağdaş kurdu. Lexa daha büyük olan koltukta oturuyordu.

"Evet. Ama tahta geçtiğimden beri, daha doğrusu Co-" Lexa sustu. "Neyse."

"Costia?" Clarke çekinerek sordu.

"Nerden biliyorsun?" Lexa merakla Clarke'a baktı.

"Geçen beni Titus sandığında-"

"Doğru."

"İstersen anlatabilirsin."

"Üstünden uzun zaman geçti. Azgeda kraliçesi Nia onu sırf benim olduğu için kaçırdı, işkence etti ve sonra kafasını kesip yatağıma getirdi." Lexa her zamanki buz gibi olan yüz ifadesini takındı. Clarke ise duyduklarına şaşırmıştı. Çok. Costia'yı da kaybettiğini anlamıştı ama bu kadarını beklemiyordu. Lexa konuşmaya devam etti. "Öyle bakma. Sonra her şeye rağmen Azgeda'yı koalisyona aldım. Kraliçesi kız arkadaşımın kafasını kesip yatağıma getirse bile. Ama sonra isyan etti ve işte, şimdi bu durumdayız. Titus ve önceki komutanlar da birine değer verdiğim için bunun benim suçum olduğunu düşünüyor. Şimdi de Anya'nın ölümü patladı ve Titus yine çok üstüme geliyor. Belki de haklılar."

"Sevgi güçtür. Zayıflık değil."

"Bu zamana kadar birine değer vermem pek işe yaramadı."

"Belki bundan sonra yarar?"

*

May we meet again | Clexa #TheWattys2021Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin