Dungeon{27}

722 79 25
                                    

Yeni bölüm gelmeyeli baya oldu
Biliyorum belki unuttunuz.
Ama endişelenmeyin burdan başlarsanız hiç sıkıntı çekmezsiniz.
İyi okumalar

Tanrı bakış açısı

Her şey yolunda mıydı gerçekten?
Herkes mutlu muydu?
Eski kral tarafından uygulanacak olan plan gerçekten işe yarayacak mıydı?

Kim zannediyor bilinmez fakat Seokjin sanıldığı kadar aptal bir adam asla değildi.
Aksine aklını konuşturmayı sevmezdi, beynindeki odacıklarına olacak olaylar karşısında meydana gelebilecek tüm olasılıkları yerleştirirdi.

Düşünmeyi severdi o.
" ne güzel bir sabah böyle~"
" sanki bir cennet~"
" herkes bilmez benim~"
" krallığım bir cehennem~"

Seokjin kahvaltı masasına geçerken her zaman bu şarkıyı söylerdi, erkeksi ses tonu ile sarayın duvarlarında yankılanırdı sesi.

Jisoo ise Seokjin'den saatler önce güne başlardı, onun gelip uyandırmasını asla istemezdi, Seokjin'den nefret ediyordu, onun da bildiğini anlayabiliyordu.
Seokjin Jisoo'da olan farklılığı zamanla anlamıştı.
Tacının onun yanına geldiğinde hafif bir parlama meydana geldiğini fark etmişti, babasının ondan gizlediği şeyler olduğunu biliyordu.
Ama buna rağmen Jisoo'yu seviyordu.
Ailesini öldürmüştü, savaşta herkes adil olmayacak şekilde can vermişti.
Savaş topraklarda yaşayan halk arasında gerçekleşmişti.
Savaşın asıl sebebi ise taht kavgasıydı.
Seokjin üç kardeşini öldürüp de bu tahta oturabilmişti,
Kral olmak isteyen dört prensin kendi sevenleri vardı.
Taht kavgasını yaşayan sadece prensler değildi, halk da kendi arasında iç savaş çıkartmıştı bu sebeple.
Savaşa katılmak istemeyenler ise savaştan sonra başa geçen Seokjin'in askerleri tarafında katledilmişti.
Bunu az kişi bilirdi.
Fakat Jisoo çok iyi biliyordu.
Annesinin kafası koparken bizzat yanındaydı.
Jisoo'nun mor gözleri vardı ve oracıkta görünmez olmuştu.
Saklanabildiği en küçük deliğe kadar girmişti.
Evet askerlerden kaçabilmişti ama ailesinin gözü önünde ölümünü görmekten kaçamamıştı.
Ailesi gerçek ailesi değildi evet ama gerçek ailesi zannediyordu.

Seokjin çok mutluydu halinden, kazanmıştı savaşı ve geçmişti tahta.
Bir sevgi parçası bulunmayan o kalbi zehirli kanını pompalamaya devam ediyordu.

Savaş bittiğinde ise bir kral gibi halkının karşısına geçip konuşma yapmıştı.
Savaş gününü de yas günü ilan etmişti.
Eski krala da bir zindandaki mahkum gibi davranmıştı.

Çoğu insan hiç memnun değildi hayatından mahkum hayatı yaşarken kim mutlu olurdu ki?
Jisoo savaşta ona yardım eden adama aşık olmuştu.
Onun adı Namjoon'du.
Onu, o katliam yapılan evden o çıkarmıştı, onu başka bir yere götürüp dinlenmesini sağlamıştı.
Namjoon uzun boylu ve gerçek anlamda sert görünen yakışıklı bir adamdı.
Jisoo'nun güzelliğinden etkilenen Namjoon ise ona evlenme teklifi etti.
Sadece iki yıl şehirden uzakta yaşamaya çalıştılar Namjoon insanların yanında çalışıyordu, vampir olduğu anlaşılınca iki yılın sonunda ordan ayrılmak zorunda kaldılar, vampir ülkesinde saraydan başka iyi bir meslek yoktu.
Saraya girmek zorunda kalmıştı, Namjoon.
İşsiz kadınlar saraya hizmetçi olarak giderken Jisoo da onlara katılmak zorunda kalmıştı. Onun da çalışması gerekiyordu evde yaşarsa onu her an anlayabilirlerdi. Onun işsiz olduğunu anlarlarsa ülkede boşuna yaşadığı düşünülerek öldürülürdü.
Seokjin bir gün Jisoo'yu gördü ve onu istedi, her anlamda, onun karısı olmasını istedi.
Onun düşüncelerini okuyamıyordu.
Onun ilgini çekmişti Jisoo.
Günlerce onu izleyen Seokjin bir gün onun elinden tutup dudaklarına götürdü.
"Benimle evlen"dedi. Jisoo elini itip geri çekildi.
Buna çok kızmıştı Seokjin, böylesine yakışıklı, güçlü bir kralı nasıl red ederdi.

VAMPİRE HİSTORY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin