Medyaya qalbimi bıraktım,yapma şöyle şeyler ölüyoz burda çocuk
Neyse hadi bölüme geçelim ciğerlerim
İyi okumalar~
Birbirimizle çocuk gibi uğraşmamızdan sonra otele doğru yürüyorduk ve elim hala ondaydı.
Ve asla da bırakmayı düşünmüyor gibiydi.
Bence bir bahaneydi fakat o bunu kabul etmemek için kendince kendine sebepler buluyordu.
Sıcağın ortasında kavrulurken gözüm sokakta ki dükkanın vitrinine kaydı.
Ayıramadım gözümü oradan
"Jimin sende benim gördüğümü görüyor musun?"
"Neyi?"
"Şu karşımızda ki dükkanda ki ayıyı."
"Evet görüyorum."
"Alalım mı onu?"
"Hadi ama sende aynısından fazlalarca var."
Dudaklarımı büzdüm.Normalde bir eşya için böyle şirinlikle felan uğraşmaz direkt gider alırdım fakat buranın para birimi ile bizimki aynı değildi ve benim yanımda da sadece won vardı. Buranın para birimine göre değiştirmeyi unutmuştum ve Jimin sürprizi o ayarladığı için buna da hazırlamıştı.
"Lütfen" dedim onun koluna asılarak.
Peluş ayı kocaman ve pembe rengiyle adeta kalbimi çalmıştı.Tamam, aynısından bende olabilirdi fakat burada ki oyuncak ayı ile bizim oyuncak ayımız aynı mıydı? Hayır.
"Sana neden bebek dediğimi şimdi daha iyi anlıyorum."
"Hadi ama bu bebeklik değil! Sen ısrar ettirmesen böyle olmaz.Lütfen gidip alalım."
Gerçekten o ayıyı istiyordum. Ağlayabilirdim bile.
"Peki peki tamam,yeter ki şöyle yapmayı kes."
"Nasıl yapmayı?" diyerek daha fazla dudak büzdüm.Onun dediklerinin tam tersini yapmayı seviyorum.
"Salak mısın kızım!?"
Dil çıkardım.
"Hadi şu ayıyı almaya gidelim artık."
"Tamam."
Millet sürpriz için geldikleri ülkede gezip tozardı,biz ise ayı için kavga ediyorduk ne diyebilirim ki yani? Tamamiyle bizim farkımız.
Bir kaç dakika sonra vardığımız dükkandan içeri ışık hızıyla girerek kocaman ayıya sarıldım.
Dükkan sahibi bir şeyler diyordu ama asla anlamıyordum.
"Seol-ah dükkan sahibi diyor ki o satılık değilmiş,dükkan süsüymüş ve onu ellemeni de sevmemiş adam bırakman için rica ediyor."
"O zaman niye oraya koyuyor ki? Benim canım bunu istiyor."
Adama dönerek İtalyanca konuşmaya başladı.Bir yandan bana adamın dediklerini korece olarak çeviriyor diğer yandan ise kötü telaffuzu ile İtalyanca konuşmaya çalışıyordu ama bir şekil dedikleri anlaşılıyordu yani ben anlamasam da dükkan sahibi anlamış gibi duruyordu.
Umarım onu ikna edebilirdi.En azından bu ayıyı hatıra diye eve götürmek istiyordum.Her baktığımda burayı hatırlardım.
Gerçi hatırlamaya pek gerek yoktu google'den resimlere bile baksan hatırlamana gerek kalmıyor. Zekam yine her zaman ki gibi formundaydı.
Kıkırdayarak biraz daha sarıldım ayıya bırakmaya da hiç niyetim yoktu
"Grazie signore" (teşekkürler bayım)
"Eee ne diyor Jimin?"
"Hamile olduğunu söyleyince tamam dedi, çocuğumuza hediye ediyormuş."
"Thank you sir."
Gülümsedi ve o da İngilizce karşılık verdi. Sanırım gerçekten de İngilizce bazen işimize yarıyordu.İngilizce hocam benimle zamanında çok uğraşmıştı,her yerde bilinen bir dildi.
"You're welcome"
Onlarda olmasa bile saygımlığımı göstermek amacıyla karşısında eğildim.Sonrasındaysa ise ayıyla beraber dükkandan çıkmıştık.
"Artık gidelim lütfen otele bir ayı vakası daha kaldıramam."
"Sırf sana inat bir şekilde daha fazla ayı aldırırdım fakat üşeniyorum o yüzden bence de otele gidelim."
"Taksi çağırdım birazdan gelir, bekleyelim burada."
"Tamam"
Bu konuşmamızdan sonra ise öylece beklemiştik.Ağzımızdan çıt çıkmamıştı sadece ayı ile oynamıştım.
Dokusu hoşuma gidiyordu ve sürekli ellemek istiyordum.
Jimin'in de saçları güzeldi,ipeksi...
Peki ya kokusu? Bunları da hatırla biraz ayıyı seveceğine
Tamam onun da saçı güzel olabilirdi ama peluş ayıcık kadar olamaz. Onun yerini kimse tutamaz.
Ayrıca kokuya pek önem vermiyorum, parfüm parçasına önem verecek değildim.Her bedenin kendi kokusu vardı ve o kokuyu da almak için fazlaca yakınlaşmak gerekiyordu.
Onunla seks yapmış biri olarak bu konuyu ise daha fazla kendi içimde tartışmamak üzere kapatıyorum çünkü aksi halde daha fazla düşüneceğim ve tüm beynimi ele geçirecek.
Düşüncelerimin sadece 'Jimin ile seks' olmasını istemiyordum.
Taksinin korna sesi ile taksiye bindik. Güzel bir gün olmuştu.
Otele gidip güzel günün sonunda ki o ağırlığı atmak için bir banyo yapacak ve sadece film izleyecektim.
~
"Mochi ben şimdi banyoya giriyorum sende o sıra mısırları ve filmi hazırla beraber izleyelim."
"Tamam,o iş bende."
Üzerimde ki kıyafetleri bir bir çıkararak banyoya girdim.Bazı morluklar hala duruyordu, kıyafetle pek belli olmasa da çıplak halim sanki bana işkence edilmiş gibi morarıktı.
Zaten eninde sonunda geçecekti fakat bunu bir başkasının görmesi beni utandırırdı.
Suyun sıcaklığı ile birlikte kendimi yıkamaya başladım.Aklıma onunla banyoda oluşum geliyordu istemsizce.
Düşünmek istemiyordum fakat o an ki acı o an ki kararlılık şu an bende yoktu ve o acıyı hatırlamak bacak aramı kapatma hissayatımla dolup taşıyordu.
Kendimi suyun rahatlığına bıraktım, ben anne olacaktım işin ucunda o da vardı.Zaten o kadarcık bir acıya bile katlanamıyorsam nasıl anne olabilirdim ki?
Banyo boyunca anne olursam nasıl olurum diye düşünmüştüm.Bu düşünceleri beynimden atmak adına güzel bir film iyi giderdi.
Üzerimi giyenerek Jimin'in yanına geçtim.Her zamanki sevdiğimiz gibi mısırı tuzlu ve yağlı yapmıştı.
Ancak tek farklı olan şey ise bendim
Kokuyu alır almaz midem bulanmış ve banyoya doğru koşmuştum. Aklımda ki tek soru ise 'gebe olabilir miydim?'