Bazen kendimi şöyle yorumlayabiliyorum : otuz katlı bir binadan düşmüşüm de burnum bile kanamamış ama ruhum tuzla buz olmuş gibi.İnsan en büyük çaresini,o en çaresiz halinde bulurmuş.Ruhumuz yandıkça,geleceğe ışık olurmuş.Neden ısrarla beni boğmak isteyen okyanusların dibinde süzülüyordum ? Kendime değer vermem için daha kaç kişinin bana değersiz hissettirmesi gerekiyordu ? Hislerin rengi yok,hacmi yok; buna rağmen içime dolup taşıyorlardı.Düşüncelerimin,bazen beş yüz kilometre hızla beynimde dolaşıp birbirine çarpmalarına engel olamıyorum.İnsanların birbirini dağıtıp gitme eğilimi nereye dayanıyor hiç bilmiyorum.Büyüyor muyum yavaştan karanlığa aklımı mı teslim ediyorum,emin değilim.Kabullenmek ... Kulağa ne kadar zor gelse de bir süre sonra farkında olmadan yaşananları kabulleniyorsun.Ya yaşadığının bilincinde olursun, " Bunu yaşamam gerekiyordu ve yaşadım " dersin ya da kabullenmez,beynindeki soru işaretleriyle savaşırsın.Vazgeçeceğim noktada kendimi yeniledim,hep.Tükendiğim noktada yeni yönlerimi keşfettim ve o anda anladım ki insan dibe vurmadan yükselemiyormuş.Bir noktaya yükseliyor düşüncelerim.Biliyorum o anda acıyı alsalar yükselemem.Demek ki insanı aşağı çeken acılarıymış.
Ama dibe vurup sırtüstü yatmadan da gökyüzünü göremezmiş insan.
Kötü enerjisiyle köşede düşmemi bekleyen,Zayn." Destek " adı altında bana eziyeti veren,Zayn.
Kendi dünyası pislik içinde olan,Zayn.
Kimsenin sevgiyi aşılayamadığı,Zayn.
İnsanlar kötü diye bana güvenimi yitirten,Zayn.Ne geceleri balkon oturmalarım bitecek ne de gündüzün keyifsizliği.Karanlıkta,Arafta dururken herkes,kimse bana " seni ben bu hale getirdim " demeyecek.
Soğuk suyun altında beklerken avucumdaki sabunu yer yer morarmış tenimde gezdirmeye başladım.Bunu yaparken titreyen ellerime hakim olamıyordum.Hissettiğim tek şey koskocaman bir " hissizlik " ti.Buraya geleli 3 ay oluyordu.Her şeye alışmış,3 ay gibi kısa bir sürede her türlü rezilliğe katlanmıştım.Jacqeu,ne zaman beni görse bana olan memnuniyetinden bahsedip duruyordu.Buradaki insanların yüzlerine bakmak bile midemi bulandırıyordu son zamanlarda.Yaşadığım her günden nefret ederek nefes almaya devam ediyordum.
Beni en çok yıpratan Zayn'e izin verdiğim o geceydi.Her şey öyle hızlı berbat bir hale dönüştü ki şarampole engel olmam imkansızlaşmıştı.Kendime duvar olamadım.Zayn'i 3 aydır ortalarda görmüyordum.Luna'ya onun nerede olduğunu sorduğumda bir süreliğine Berlin'de olacağını söylemişti.
Beni bu pisliğin içine bırakıp gitmişti bu yüzden şimdi nerede olduğu da umrumda değildi.
Duştan çıktıktan sonra yatağa oturdum ve şifoniyerin üzerindeki parayı kutunun içerisine koydum.Bunu ilk kez yaptığımda gözyaşlarıma engel olamamış,ucuz hissetmiştim ama şimdi hissizdim.
Üzerime bir kot pantolon ve kazak geçirip lobiye indim.Basamakları inerken bekleme salonundaki kanepeye oturmuş,kahvesini içen Luna'yı gördüm.Başını geriye atıp bana bir bakış attı ve yeniden önüne döndü.
" Akşam yemeğine inmedin " dedi kahvesinden koca bir yudum alırken.Benim aksime keyfi gayet yerinde görünüyordu.Bir bacağının üzerine attığı bacağını belli bir ritimle sallarken bana yeniden baktı.O an dudağında kabuk bağlamak üzere olan yarayı gördüm.
" Ne oldu sana ? " dedim son derece duygusuz bir yüz ifadesiyle.Kollarımı göğsümde çaprazlayıp bakışlarımı yere indirdim.
" Orospu çocuğunun elinden kendimi zor kurtardım " dedi gözlerini devirerek.Usulca başımı sallamakla yetindim.Bir süre bıkmış bakışlarıyla bana baktı ardından derin bir nefes verip kahvesini sehpaya koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love is blind | zm
Fiksi Penggemar" Geçmiş çoğu zaman sürükler bizi.Derine,en derine çeker ; hapsolursunuz bazen.Geçmişimiz tıpkı bir bataklık gibidir.Bir kere battığımızda ona,kurtulmak için ne kadar çırpınırsak o kadar derine gömülürüz.Nasıl unuturuz bu geçmişi ? O bataklıktan sa...