FİNAL

538 17 16
                                    

Okul başlayalı çok olmamıştı. Derslere de henüz başlamamıştık. Yusuf, ahh Yusuf.. Benimle sevgili olmakta hala direniyor. Heyy bende onu çok seviyorum. Onu biriyle görsem, başka biriyle, benden farklı bir dişiyle, işte o zaman kaybetme korkusu sarar her yanımı. O zaman İstanbul'da ki gibi, eski Sevgi gibi kalbim acır, canım yanardı. Yusuf'a deliler gibi aşığım. Ama beni anlar mısınız bilmem. "Güvensizlik" denen 11 harfli, 4 heceli bu kötü kelime insanı öyle sarsıyor ki.. Geçmişte beni her geçen gün mahfeden ama öldürmeyen bu kelime herşeyi bitiriyor. İnsan soruyor kendi kendine "belki yeniden Sevgi, tekrardan ona eskisi gibi aşkla bakabilir misin?" İşte bu sorunun cevabı yanıtsız kalıyor. O,Yusuf değil,  SİYAHLI ÇOCUK iken çok daha mükkemmeldi. Yani hayallerimde ki erkek, ağladığım, kendimi paramparça ettiğim, uğruna şehir değiştirdiğim kişi artık gözümde bir cüceydi. "Bir gün aşklar biter" derken ne güzel söylemişler. Ama devamına bakacak olursak "hatıralar kalır".. Hatıralar o kadar derin ki, bir jiletin kolda açtığı iz kadar derin fakat bir kitap yazarak unutulacak kadar hafif. Zaten bu yüzden anlatmadım mı size herşeyi? Yusuf, benim hayallerimin erkeğiyken artık sıradan biri olmasında bu yazılar ne kadar etkili bilemem. Lakin ister az olsun ister çok, bayağı etkiledi sanırım. Artık Yusuf'un gözlerinin içine bakarken farklı şeyler hissetmiyorum. Seviyorum, çok seviyorum. Ama bazen sizede olur ya, yorulursun. Onu sevmekten o kadar yoruldum ki. Farkettim de o yokken geçirdiğim günlerde onu özlerken nefes nefese kalmış, astımı olan bir çocuk gibi olmuşum. Anneme "hoşçakal" derken sadece Yusuf'u düşünmüşüm. Duymayacaksın belki sesimi ama, özür dilerim anne. Seni değil, kalbimi dinlediğim için özür dilerim. Kalbimde Yusuf'a daha çok yer verdiğim için özür dilerim. Bana "kendine iyi bak" demiştin ya. Affet beni kendime iyi bakamadım annem. Zamana bıraksaydım belki herşey daha iyi olacaktı anne. Neden bu gri şehre gelmeme izin verdin anne. Kızılay, Çankaya, Yenimahalle değil; Taksim, Kadıköy, Beşiktaş'ta bulunmak isterdim. Hüzünlendiğim zaman annemi çekiştirip sahile gitmek, doyasıya deniz kokusunu içime çekmek.. Yusuf, Sena, Burak değil annemin yüzünü görmek... Hayallerim, geçmişte kırılan hayallerimin üsütüne basarken oluşan izler kadar derin. Fakat yapacak birşeyim yok. Sabahın bir vakti sadece bunları düşündüm. Derse geç kalmak umrumda değildi. Farkında değildim pskolojim bozuluyordu. Yavaş yavaş aklımı kaybediyordum. Çünkü az önce Yusuf'tan yorulduğumu düşünmek bile beni delirtiyordu. Annemi düşününce zaten beynim paramparça oluyordu. Eski arkadaşlarım, Berin, Beyza, Ebrar onları herşeyimden belki de annem kadar özlemiştim. Elimde olsa Beyza'yla görüşürdüm. Ama onları bırakıp okul değiştirdiğim için kendimi suçlu hissediyordum. Ne onların bana bakacak yüzü vardı ne benim onlara.. **************************** Saat 11 olduğu sıralarda dersin tamamını kaçırmak üzere olduğum için kalkma gereği duymadım. Sessizce düşünmeye devam ettim. Bu sırada telefonum bilmem kaçıncı kez ötüyordu. Elime aldım ve baktım. Yusuf 8 cevapsız arama.. Telefon elimdeyken bir kez daha çaldı. Açmamakta ısrarlıydım. Zaten birkaç kez çalıp kapandı. Daha sonra mesaj geldi: "Niye açmıyorsun? Neyse kapıyı aç sizin binanın önündeyim. Dersten kaçtım." Cama doğru uzandım. Ahh işte Yusuf oradaydı. Hızlıca kapının diğer tarafında ki güvenliğe doğru koştum. Güvenliği oyalamaya çalışırken Yusuf bizim odaya girdi. Yaptığımız şey o kadar tehlikeliydi ki.. Müdür duysa al sana disiplin cezası.. Zar zor bizim odaya giren Yusuf ilk başta baştan aşağı süzdü beni.. Çıplak ayak, pijamalar, saçta pembe bir kurdele ve bu görüntüye bir de mosmor gözler.. Bana bakıp kahkaha atan Yusuf epey eğlenmişe benziyordu. "Çok şirin gözüküyorsun" dedi gülümseyerek. Hiçbirşey demedim, bende gülümsedim sadece. Sesimin en kısık tonuyla "Neden derste değilsin" dedim. "Seni görmek için geldim." dedi. Uzun bir süre sessiz olan ortamda sessizliği Yusuf bozdu. "Bugün beraber birşeyler yapmaya gidelim mi?" İstemeye istemeye "olur" dedim. "Tamam o zaman beni seni rahat bırakayım üstünü giyin sen" dedi. Ve odadan çıktı. Ne zaman, nereye, kimlerle gideceğimi bilmiyordum. Siyah ve üstünde HAPPY yazan bir tişört giyindim. Altına siyah tayt giyinmeyi yeterli buldum. Saçlarımı düzleştirip Yusuf'u aradım. "Yusuf ben hazırım" dedim. "Tamam binanın önündeyim buraya gel" dedi. Hızlıca gittim. Veee Yusuff... Allah'ım bu çocuk kendine ne yapmıştı. her zamankinden daha yakışıklı, daha etkileyici, daha sempatik, daha iddialı... Gözlerimiz birrbirine değdiği an sözcükler ağzından tek tek çıkmaya başladı. "Hoşgeldin prensesim" O an benim bile sonradan aklıma gelip hay ben ne dedim diye yakınacağım birşey söyledim. "Hoşbulduk şapşalım" İşte şimdi, O artık bir Yusuf değil, Siyahlı Çocuk idi. Siyahın çocuğu idi. Dakikalar geçtikçe kendimi daha güvende hissediyordum yanında, huzurluydum. Sabah düşündüklerim için kedndimden öyle utanıyordum ki.. Kendim farkında değildim ama ona karşı duygularımı geri kazanmıştım. Bir "prenses" kelimesiyle düzelmişti herşey.. Sahi, onun prensesi miydim? Kalbim daha hızlı çarparken birden koluna girdim. Şİmdi tam bir sevgili gibiydik. "sevgili" kelimesi benim tüylerimi ürpertiyordu. Hayranı olduğum Siyahlı Çocuk ile yan yanaydım. Yürürken birden sessiz bir parka geldik. İn cin top oynuyordu. Bir banka oturduk. Kulaklığı elindeydi. Telefona taktıktan sonra bir şarkı seçti. Sonra bir eliyle benim kulağıma kulaklığın birini yerleştirirken diğeriylede kendi kulağına yerleştirdi. Hangi şarkı başlayacak diye beklerken birden Murat BOZ'un sesini duydum. ÖZLEDİM.. Sessizce seçtiği şarkıyı dinlerken kelimelere dikkat ede ede hissediyordum."Sen üzülme, acıdan bu sözlerim. Karşımda görsem dolar gözlerim.." Şarkıyı mırıldanarak dinlemeye devam ederken, Yusuf gözyaşlarımı görmüş olacak ki şarkıyı değiştirdi. Gözyaşlarımıda kendi elleriyle silip sadece "lütfen sevgi, bugün bizim günümüz olsun, yapma" diyebildi. Telefon "Yüzüme karşı git diyorsun ama, sanki gözlerin kal der gibi gibi.." diye avaz avaz bağırırken Yusuf'un omzuna yasladığım kafamı kaldırarak yüzüne bakıp sırıttım. Ve sesizce "benim sana gönlüm var gibi gibi" dedim. Az sonra şarkıyı kapattı. Ve ellerimi avuçlarının arasına alıp konuşmaya başladı "Biliyorum, bir daha sevmeyeceksin, biliyorum yaptıklarımın bir faydası yok ama sana yaptıklarım için kendimi affedemedim ben Sevgi.. Bir anda aşık oluverdim sana. Benim suçum aşk mıydı? Ne olur söyle? Üzdüm seni, belki benden nefret ettin, beni sevmiyorsun ya da.. Ama sana yemin ederim ki kendimi hiç affetmedim. Seni unutmak için başkalarına gittim. Pişmanım be prensesim.. İkimizinde kalbini acıttım. Belki İstanbuldaydık, kendi evimizde.. benim yüzümden ikimizde evimizden kilometrelerce uzakta, lanet bir yerdeyiz. hep benim yüzümden.." O an sözünü kestim. "Şş Yusuf, bu senin suçun değil." "Allah beni kahretsin. Ne olduysa benim suçum. affet beni Sevgi.. Yaptıklarımdan dolayı bana bir şans ver. Hem sen benim yaralarımı sar, bende senin.. Sevgi ben sensiz bir  hiçim." O an o sahneye dayanamayacaktım. Beni bu kadar kolay kandıramazdı. Fakat kelimeler istemesemde bir bir döküldü "Yusuf seni seviyorum" O an Yusuf diyeceklerimin devamını bekliyormuş gibiydi. 10 saniye kadar benden ses çıkmayacağını anlayınca sözlerini şu cümleyle tamamladı. "Geçmişteki izlere inat benimle birlikte geleceğe gülümsesen ya bir ömür?" Belkide kalbimin duracağı o saniyelerde şu kelimelerle kendimi ifade edebildim. "Ben susuyorum gözlerim konuşsun" dedim. Ve o an hiç düşünmeden Yusuf'a sımsıkı sarıldım. Herkes duysun "SİYAHLI ÇOCUK benim, SİYAHLI KIZ ben oldum. diye haykırıyordum. Burnuma bir öpücük kondurdu. Bende ona sımsıkı sarılmaya devam ediyordum. Ben ve siyahlı.. Bir ömür boyu senin prensesin olacağıma  yemin edebilirim.. 

Siyahlı ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin