Victoria, kucağında Charles ile uzaklaşan atlılara baktı. Henry'nin kendisi için hazırlattığı arabaya bindi daha sonra. Arkasından Henry de bindiğinde karşısına oturur sanmıştı. Fakat Henry yanına ilişip kollarını beline doladı. Yakınlığı serin havada iyi gelmişti. Victoria başını çekinerek de olsa göğsü ile boynu arasına yasladı. Henry kollarını sıkılaştırdı.
Kalenin yolunda düşünüyordu Henry. Nerede hata yapmıştı? Lilianne neden olması gerektiği gibi oğullarının yanında değildi? Hem Victoria nasıl oluyordu da böyle iyi olabiliyordu kendisine? Canını yakmasına, onu üzmesine rağmen nasıl sokulabiliyordu ona? İtirazı yoktu elbette. Çünkü o... Güzeldi. Belki Lilianne kadar değildi ama yine de çok güzeldi.
Oğlunu nasıl sevdiğini görmüştü. Belli ki oğlu da alışmıştı ona. Henry ne yaparsa yapsın ona hiç karşı çıkmamıştı Victoria. Bir dediğini ikiletmemiş, hiç sorgulamamıştı. Kendisinden sevgi de istememişti. Peki Victoria seviyor muydu? Sevdiğinden mi yapıyordu tüm bunları?
Elini, bebeği tutan Victoria'nın elinin üstüne koydu. Soğuk elini, elinin altında ısıtırken alçak sesle konuştu. "Ben yokken neler oldu? Neler yaptın?"
"Kalede değişen bir şey olmadı. Ben de birkaç kitap okudum, piyano çaldım, işleme yaptım ve kale bahçesinde gezdim."
Saçlarını kokladı Henry. Sormak istediği bambaşka bir soruydu. "Neden bana hiç yazmadın? Lilianne her haberciyle bir mektup yolladı. Ama sen, hiçbir şey yazmadın."
"Size anlatabileceğim hiçbir şey olmadı."
"Neden? Beni beklediğini yazabilirdin. Ya da beni özlediğini. Yoksa... Özlemedin mi?"
Victoria iç geçirdi. "Niçin benden duymak istediniz ki? Bunları Lilianne de yazmıyor muydu size?"
Henry bir itiraf için boğazını temizledi. "Ben senden duymak istedim. Giderken, kalenin önünde bana veda etmeye geldiğinde, seni bırakıp gitmek istememiştim. Ama mecburdum. Bana yazmanı bekledim ama sen hiç yazmadın."
Victoria başını kaldırıp ona baktı. Gözlerindeki ifadeyi çözmeye çalışıyordu. "Yokluğunuzda kaleye ve emanetinize sahip çıktım. Lilianne kendi gitmek istedi. Ben göndermedim. Geri gelecek zaten. Bir hatam olduysa affedin lordum."
Henry sessiz kaldı. Duymak istediği şey bunlar değildi. Lilianne'i hatırlatması hiç değildi. Araba durduğunda önce Henry indi. Ardından Victoria'ya yardım etti inmesi için.
Victoria pelerinini Charles'a bir battaniye misali sarmıştı. Gecenin esintisinde hasta olmasını istemezdi. Hızlı adımlarla kale bahçesini geçtiler. Nihayet kapı açıldığında sıcak vurdu yüzlerine. Sıcak hava, Victoria'nın kaskatı olmuş kemiklerine iyi gelmişti.
Henry ve Victoria merdivenleri birlikte çıktı. "Charles nerede uyuyor?" diye sordu Henry.
"Benim odamda. Beşiğini odama taşımalarını söylemiştim." Victoria odasına yöneldiğinde Henry de onu takip etti. Kapıdaki muhafızlar kenara çekilip kapıyı açtılar. Victoria pelerinini çözüp Charles'ı yatağına bıraktı ve üzerini örttü. Dağılan minik bebek saçlarını düzeltirken Henry'nin kollarını ona doladığını hissetti.
Henry arkasında durup onun gibi bebeği izlerken "Onu varisim ilan etmeyeceğim." dedi birden.
"Neden? O senin, hem de bir erkek. Senden sonra kont olabilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leydi Victoria
Historical FictionBir kelebek yanlış zamanda kanat çırpar, bir mektup yanlış kişiye ulaşır, bir asker aşık olur, bir leydinin hayatı değişir. ... Başkasına aşık bir lord ile evlenmek zorunda kalan genç ve uysal bir leydinin hikayesi...