Kahvaltıda Henry ile birkaç kez göz göze gelmesine rağmen hiç konuşmamışlardı. Kont kahvaltısını bitirip odadan çıktığında Victoria da Henry ile aynı anda kalkmak için hareketlendi. İkisi yan yana odadan çıkarken Henry onun da dışarı çıkmak için kalktığını düşünmüştü ancak dış kapı yerine merdivenlere yönelmesiyle kolundan tutup onu durdurdu. "Nereye gidiyorsun? Dün ata binmek için sözleşmiştik. Unuttun mu yoksa?"
"Unutmadım lordum ancak elbisemi değiştirmeliyim. Bu kıyafetle gelemem ki."
"Dolabında bir binici kıyafeti olduğunu sanmıyorum. Giyeceğin elbisenin sadece rengi farklı olacak o yüzden beni boşu boşuna bekletme." Victoria ona içinden hak verirken Henry onu kolundan kendisine göre nazikçe dışarıya çekiyordu. Tabi ne kadar nazik olduğu tartışılırdı. Yine de canının acıdığını söyleyemezdi Victoria.
Ahıra geldiklerinde Victoria kapıda beklerken Henry kahverengi iki atla dışarı çıktı. Atlardan birini Victoria'nın önüne getirip binmesi için yardım etti. Victoria ata yan bir şekilde oturduğunda gözlerini devirdi. Elbette bir leydi gibi oturacaktı, Lilianne gibi bacaklarını açarak oturmasını beklerken ne düşünüyordu acaba?
"Sormak için geç kaldığımı hissediyorum ama ata binmeyi biliyor musun?" dedi Henry kendi atına tek hamlede binerken.
"Elbette biliyorum." Victoria'nın ata binmekten kastı attan düşmemek ve at üstünde tıpkı bir leydi gibi üzerinde durmaktı tabi. Eskiden yaşadığı kalenin bahçesinde arada sırada seyis eyerlerinden tutarken Victoria birkaç tur atabiliyordu.
Bir süre hiç konuşmadan ilerlediler. Onları gören çevredeki insanlar selam veriyor ve yeni leydilerini merakla inceliyorlardı, tıpkı Henry gibi...
Henry, Victoria ve Lilianne'yı karşılaştırmadan edemiyordu. Lilianne ne de güzeldi at üstünde, tüm hatları nasıl da çekici geliyordu Henry'e. Bu kız ise kelimenin tam manasıyla porselen bebek gibiydi. Güzel... Ama kasıntı, ifadesiz. Dışarıdan gören biri onu bir prenses sanabilirdi. Niçin kendisini biraz özgür bırakmıyordu? Neden hiç rahatlamıyordu?
Bir süre daha yavaş ve sessizce gittikten sonra ormanın girişine gelmişlerdi. "Birbirimize sorular sorabilir miyiz?" dedi Victoria.
"Evet."
"Lordum... Sorup size kötü şeyler hatırlatmaktan çekiniyorum fakat iki gündür annenizi göremedim. Siz de bahsetmediniz..." Henry çatık kaşları ile ona döndüğünde Victoria çoktan pişman olmuştu sorduğuna. Ama ilerde, hele ki başkalarının yanında bir pot kırmamak için bilmesi gerekiyordu. Henry'i biraz olsun tanımalıydı.
"Beni çocukken terk edip baronun tekiyle kaçmak istemiş. Babam yakaladı ve ikisini de cezalandırdı. Sakın bir daha adını anma."
"Üzgünüm. Tanrı günahlarını affetsin." dedi Victoria. Evde hiçbir yerde izi olmamasından anlamalıydı. En iyi ihtimalle uzaklarda bir yerde seyahatte olduğunu, en kötü ihtimalle de bir hastalıktan ölüp cennette huzurla uyuduğunu düşünmüştü. Fakat ihanet? Ne kötüydü...
"Değilsin. Sadece söyleyecek bir şey bulamadın. Şu anda yalnızız Victoria. Lanet bir heykel gibi davranmayı bırak ve bana lord demeyi de kes."
"Lordum..." Henry'nin sert bakışlarıyla düzeltti. "Henry, gerçekten üzüldüğüm için öyle söyledim. Böyle bir günah işlediği için ve siz bununla baş etmek zorunda kaldığınız için üzüldüm."
Henry üstünde durmaktansa konuyu değiştirmeyi tercih etmişti. "Neden balolara katılmıyordun?"
"Kont Patel gereksiz masraf olduğunu düşünüyordu. Elbette ben de öyle. Dünyevi zevklerimiz için böyle savurganlık yapmamalıyız. Bunun yerine çiftçilerimizin vergilerini düşük tutmayı tercih ediyoruz. Kont Patel bu yüzden bölgemizde çok saygı duyulan biri." Sürekli prenses gibi kasıntı bir şekilde etrafta dolaşan nişanlısının baloların gereksiz masraf olduğunu düşünmesi garipti gerçekten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leydi Victoria
Tarihi KurguBir kelebek yanlış zamanda kanat çırpar, bir mektup yanlış kişiye ulaşır, bir asker aşık olur, bir leydinin hayatı değişir. ... Başkasına aşık bir lord ile evlenmek zorunda kalan genç ve uysal bir leydinin hikayesi...