30 - Kan

9.2K 639 501
                                    

Bu bölüm yorumları için r0ttencherrye ithaf edilmiştir.

Henry, Victoria'nın kollarına yığılan bedenini kucakladı. Ayaklarının dibindeki kan damlalarını görebiliyordu. 'Bebeğini kaybediyor' da ne demekti? Bu mümkün olamazdı. Olmamalıydı.

Kucakladığı karısını odasına götürürken arkasındaki uğultuyu duyabiliyordu. Şifacı gerekiyordu. Bebeklerine bir şey olmamalıydı. Victoria henüz tam iyileşemediği için şifacı kalede konaklamaya devam ediyordu neyse ki.

Şifacı, odaya girince yardım etmesi için Daisy'i çağırdı. Bu süreçte hep o yardımcı olmuştu zaten. Kontes hariç herkes, tekrar odadan çıkarken Henry Lilianne'e baktı. Söyleyecek gibiydi ama konduramıyordu. Bu kadarını da yapmış olamazdı.

Kont Green, oğlunun çağrıları üzerine geldiği kalenin merdivenlerinden çıkıyordu ağır ağır. Yolculuğunda kendisi için ufak sayılabilecek bir yara almıştı. Bu yüzden ayağı aksıyor, merdiven çıkarken zorlanıyordu. Fakat gerçekten küçük bir yaraydı. Önemsenecek bir şey değildi konta göre.

Kalenin kapısından içeri girdiğinde ortalıkta koşan insanları gördü kont. Kim bilir yine ne oldu da ortalık karıştı, diye söylendi. Lord Stephen'ın gitmek zorunda kaldığını Henry ona bir pusulayla iletince apar topar çıkıp gelmişti.

Bir kadını çevirip sordu ne olduğunu. Kadın kendisini görünce selam verdi telaşla. Kontu görmeyi beklemiyordu. "Leydimiz, kontum. Bebeğine bir şey oldu."

Kont daha fazla dinlemeden aksayan ayağının izin verdiği ölçüde leydinin odasına doğru ilerledi. Henry'nin yapması gereken tek şey leydiyi hamile bırakmaktı. Onu bile zor başarmışken şimdi de küçücük bir bebeği korumak bu kadar zor muydu? Leydinin bebeğini kendisinin düşürmeye çalışmadığını umdu. Zira bu, kontun ona karşı acımasız davranmasına neden olabilirdi.

Leydinin odasının önündeki kalabalığı görünce kaşlarını çattı. Tüm kale halkı buradaydı neredeyse. Ağzını açacakken içeriden çıkan adama döndü. Şifacı olmalıydı. Adam konuşmaya başladı. "Biri çocuğunu düşürsün diye ona zehir içirmiş. Çok az miktarda içtiği için birinin içirdiğini düşünüyorum. Kendisi içseydi daha fazla içerdi ve bebeği de kaybederdik. Şimdi hepsini kusturduk. Bebek de iyi ama dikkat etmemiz gerek."

"Neler oluyor burada?" Kont Green'in bağırması ile herkes ona döndü. Hiç mi ayrılamayacaktı şu kaleden? Her şeyi onun mu kontrol etmesi gerekiyordu?

Kont Patel hiddetle ona döndü. "Ne olduğunu sana söyleyeyim. Anlaşma bozuldu, kont. Siz anlaşmayı bozdunuz ve ben kızım uyandığında onu da alıp gideceğim."

"Sen yaptın!" Henry'nin bağırması ile herkes ona döndü. Henry ise kimseyi duymuyor gibiydi. Gerilerde duran Lilianne'e doğru ilerledi. "Ona bunu sen yaptın! Neden?"

Lilianne'i sarstı omuzlarından herkesin içinde. Lilianne "Ben yapmadım." dedi. Herkes onlara dönmüştü. Hiddetli olan sadece Henry değildi.

"Yalan söyleme! Yeter artık anlıyor musun? Sınırı aştın Lilianne. Bu kadarına da cesaret edemezsin, etmemeliydin!" Sarstığı omuzlarıyla onu geriye itti. Lilianne dengesini sağlayamayıp düştüğünde muhafızları çağırdı. "Odasına kilitleyin! Günde iki kere yemeğini vermek dışında, asla açılmayacak o kapı. Tek bir kişinin bile onunla konuştuğunu görürsem, duyarsam canını alırım. Duydunuz mu? Şimdi götürün onu!" Daisy ile birlikte gelen Matthew'a döndü. "Tüm mutfak çalışanlarını sorgula ve buna kimin sebep olduğunu bul. Kimse cezasız kurtulamayacak bu işten."

Askerlerin kollarından tutup götürdüğü Lilianne'in yalvarmalarına aldırmadan arkasına döndü. Kont Patel hala ona öfkeyle bakıyordu. "Sen de Victoria'yı götürme fikrinden ya vazgeçersin ya da bu kaleyi terk edersin. O benim karım ve karnındaki de benim çocuğum!"

Leydi VictoriaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin