Pazar günü güneş, yakıcı öğlen sıcağı ile kaleyi ısıtırken Matthew ve Dasiy hala yataktaydı. Daisy sırt üstü uzanmıştı. Yatağın tavanındaki örtünün desenlerinde gezdiriyordu bakışlarını. Baktığı örtülerse de düşündüğü bebeği ve yanındaki adamdan başkası değildi.
Karnında gözle görülür bir büyüme yoktu. Sadece hissediyordu. Orada kendisine ve Matthew'a ait küçük bir şey vardı.
Matthew bir kolunu başına yaslamış yan yatarken Daisy’nin yastığa dağılmış sonbahar renkli saçları ile oynuyordu. Buklelerinin arasından parmaklarını geçirirken içini çekti. Her şeyi gibi saçları da çok güzeldi bu kadının. Elini karısının karnına koydu yavaşça. Bebeği daha çok küçüktü. Ama sevgisini hissetsin istiyordu. Onu ve annesini seven bir babası olduğunu ilk anlarından itibaren hissetmeliydi.
Daisy gözlerini tavandan Matthew'a çevirdi. Elini karnının üzerine, Matthew'ın elinin üstüne koydu. Gülümserlerken bakışları birbirini buldu. Daisy biraz daha sokuldu yanındaki adama. Matthew onun başına gelen en iyi şeydi.
"Söylesene," Matthew alnına bir buse kondurdu. "Bebeğimizin ismi ne olsun?"
"Bilmem. Hem kız mı, oğlan mı bilmiyoruz ki?"
"Eğer oğlansa babamın ismini verebilir miyiz? 'Adam' olabilir mi ismi? Artık kalede yaşadığım için onunla ilgilenemiyorum. Bu onu çok mutlu eder. Tabi sen de istersen."
Daisy gülümsedi. "Elbette, Adam güzel bir isim. Peki o zaman kız olursa da annemin adını verebilir miyiz? 'Mary' koymak ister misin adını?"
Matthew Daisy’nin şakağına öpücük bıraktı. "Tabi ki. Eğer oğlan olursa ona savaşmayı öğreteceğim. İleride o da asker olabilir."
Daisy itiraz etti. "Hayır, belki de oğlum sadece zararsız bir çiftçi olmak ister. İkiniz de asker olursanız ben ne yapacağım burada?"
Matthew güldü. "Peki peki. Ama oğlum bana özenir de asker olmak isterse karışmam. Hatta onu bu konuda sonuna kadar destekleyeceğim."
Daisy eliyle Matthew'ın elinin üzerinden karnını ovaladı. Başını kaldırıp bebeğiyle konuştuğunu belli etmek istercesine karnına baktı. "Bebeğim, umarım oğlan olup da asker olmaya merak sarmazsın. Babanla birlikte kendinizi tehlikeye atarsanız, anneciğin pencerede yolunuzu gözlerken ölebilir."
Matthew Daisy’nin karnındaki elini tuttu. "Sana söz veriyorum, ikinizi de hiç yalnız bırakmayacağım. Gitsem de, mutlaka geri döneceğim güzelim. Söz veriyorum."
"Sözünü tut lütfen." diye fısıldadı Daisy. "Seni böylesine severken beni yokluğunla sınama."
Matthew eğilip Daisy’nin dudaklarını öptü. Tanrıdan, sözünü tutabilmesi için kendisine izin vermesini diledi.
Victoria uyandığında uzun zamandır ilk defa yanında Henry yoktu. Odanın içindeki esinti uyandırmıştı onu. Odada göz gezdirdiğinde soğuğun kaynağının açık pencere olduğunu fark etti. Yatakta doğrulup gerindi ve camı kapatmak için çıplak ayaklarını soğuk zemine bastı.
Camı kapatıp dolabına doğru ilerlerken Henry’nin kılıcı ve bazı kıyafetlerinin hala odada olduğunu fark etti. Nereye gitmişti bu adam? Geceliğini çıkarmak için önündeki düğmelerini çözerken kapı açıldı.
Elinde büyük bir kahvaltı tepsisi olan Henry ile göz göze geldi Victoria. Üzerinde sadece pantolonu ve gömleği ile dışarı mı çıkmıştı? Henry onu görünce beklemediğin belli edercesine sitem etti. "Tanrım, uyuyor olman gerekiyordu. Seni ben uyandıracaktım. Tüm sürprizi bozdun."
Victoria şaşkınlıkla Henry’e baktı. Henry, kapıyı ayağıyla kapattı ve tepsiyi yatağın üstüne koydu. "Hadi yatağa gel. Bunun için uğraştım." Victoria’yı baştan ayağa süzerken devam etti. "Ama önce geceliğinin düğmelerini kapat. Yoksa kahvaltıdan önce tatlıya geçeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leydi Victoria
Historical FictionBir kelebek yanlış zamanda kanat çırpar, bir mektup yanlış kişiye ulaşır, bir asker aşık olur, bir leydinin hayatı değişir. ... Başkasına aşık bir lord ile evlenmek zorunda kalan genç ve uysal bir leydinin hikayesi...