17 - Kavuşma

10.6K 680 123
                                    

Victoria evin önünde Charles'ı uyutmaya çalışıyordu. Gecenin yarısıydı ama miniğin uykusu yoktu hala. Yaz mevsiminde olmalarına karşın gece biraz soğuktu hava. Victoria, Margaret'a bırakmamış, kendisi dışarı çıkarmıştı bebeği. Hem biraz sessizlikte kalıp düşünmek istemişti.

Henry'den bir haber almayalı çok oluyordu. İyi miydi? Savaşın gidişatı nasıldı? Ne zaman dönecekti?

Kucağında, büyük yuvarlak gözlerini koca koca açmış kendisine bakan güzel bebeğe baktı. Evin bahçesinde kesilmiş bir kütüğün üstüne oturup arkasına yaslandı. "O minik aklından ne geçiyor acaba?" Ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Bir bebekle konuşmak da tam bu anda yapılacak bir işti zaten.

"Baban gideli neredeyse bir yıl oluyor. Keşke onu tanıyabilseydin. O... Genelde iyi davranır herkese. Ben hariç... Ama olsun, sorun değil." Bebeğin yumuşak seyrek saçlarını okşadı. "Seni çok seveceğine eminim. Eğer burada olsaydı seni korurdu. Bu hale düşmezdin. Ama gelecek. Hissediyorum, o gelecek."

Dudaklarını bebeğin parmağını tutan eline bastırdı. "Peki sen, Charles? Büyüdüğünde nasıl olacaksın? Şimdiki gibi sevip güvenecek misin bana? Yoksa düşmanım mı olacaksın annenle birlikte?" İç geçirdi.

"Baban seni bana emanet etti. Onun emanetine olabilecek en iyi şekilde sahip çıkmam gerektiğini biliyorum. Eğer gelirse ikimizi de kurtarır buradan. Eğer gelemezse de... Babamın kalesine götürürüm seni. Çok iyi bakarım, güzel yetiştiririm. Ama umarım buna gerek kalmaz." Henry'nin dönemem ihtimali canını sıktı. Onun için o kadar uğraşmışken dönmeliydi. Aksini düşünmek istemiyordu.

Soğuk içini titretince kalkıp içeri girdi Victoria. Kadınlarla birlikte evin tek odasında uyuyordu. Erkekler de girişte. Kendisi evden pek dışarı çıkmıyordu. Tüm gün Margaret ile birlikte Charles ile ilgileniyordu. Charles da Victoria'ya alışmıştı. Yanındayken de çok görmediği annesini unutması zor değildi zaten.

Charles'ı odadaki kendi yattığı tek yatağa koydu. Diğer kadınlar yerde, minderin üstünde yatıyordu. Bebeğin huysuzluğu geçmişti. Charles'ın başında dua etti Henry için. Sağ salim geri dönebilmesini istiyordu. Geldiğinde ise kendilerini bulmasını, alıp kalesine götürmesini...

Henry at üstünde bir haftalık yolu birkaç günde geldi. Ordusu da geriden onu takip ediyordu. Fakat Henry kalesine gitmeyecekti. Babası, oğlu ve karısının ne durumda olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Ve elbette Lilianne'in nasıl kurtulduğunu da bilmeliydi.

Kendisine haber yollayan askerin bu iş için kullandığı derme çatma kulübenin önünde durdurdu atını. Atından inip içeri girdi. Masada oturan asker kalkıp selam verdi hemen. Lordu sağ döndüğü için keyiflenmişti. Henry bu faslı es geçti. "Babam, oğlum ve karıma ne oldu? Lilianne nerede?"

"Lord Henry, kont saldırı anında kaledeydi. İçeri girdiler ama konta dair bir iz bulsalar haberimiz olurdu. Kaçmış olmalı fakat neresi olduğu hakkında bir fikrimiz yok. Kilisede kaleye casus olarak yolladığımız asker ve Leydi Victoria'nın hizmetçisinin düğünü olduğu için neredeyse herkes oradaydı. Leydi Victoria ve bebek de öyle. Saldırı haberi onlara ulaştığında bazıları kaçtı. Bazıları ise kaleye dönmek istedi. Kaleye dönenlerin çoğunu öldürdüler. Leydi ve bebek nerede bilmiyoruz. Leydi Lilianne de saldırıdan çok önce balolar için evden ayrılmıştı. Saldırıdan haberi olduğunu sanmıyorum."

Gelirken aklında onlarca felaket senaryosu kuran Henry, bir kez olsun Lilianne'in baloya gittiğini düşünmemişti. Yeni doğan bebeklerini almadan hem de. Bu ne saçma işti? "Karım babasının kalesine gitmiş olabilir mi? Çevreyi tanımıyor, babasının kalesi dışında gidecek bir yeri yok."

Leydi VictoriaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin