"Bir dakika sen şimdi gerçekten buraya mı geliyorsun" yaklaşık yarım saattir uluayın telefonundan benimle konuşuyorlardı ve tek sordukları bu soruydu.
"Biraz daha aynı şeyi sormaya devam ederseniz pişman olup vaz geçeceğim" bavuluma tıktığım kıyafetlerin daha yarısına bile gelememiştim.
"Geldiğin ilk gün buluşuyoruz" egenin sözüyle elimde katladığım bulüzle kalakaldım.
"Buluşuyoruz derken" ben oraya gittiğimde görüşecek miydik ki.
"Üç ay boyunca beraber oyun oynadık. Gurubumuzun içine girdin. Görüşmemeyi mi düşünüyordun" uluayın bu sönüne sanki görebilecekmişçesine omuzumu silktim.
"Ne bileyim. Görüşmeyiz sanıyordum. Gerçi illa ki görürdük birbirimizi" kıyafetleri katlamaya devam ederken cevap geldi.
"Nasıl görürdük. Sen asosyal ve sessiz bir tip değil misin" öyleydim ama beni müziğimden kimse ayıramazdı.
"Öyleyim. Öyleyim de sokakta şarkı söyleyip gitar çalan birini xkişisi ne benzetmez miydiniz. En azından sesimden anlardınız" bunu söylememle birlikte uluayın sinirli sesi duyuldu.
"Kızım sen bela mısın. Önce adım sonra mesleğim. Hayır anlamıyorum gizli hayranım falansan söyle yani" bavuluma kıyaverimi sinirle koyarken söylendim.
"Ne hayranı be. Sen benim hem adımı hem mesleğimi çalmışsın. Bestelerimi de niye istediğin belli oldu" odamın kapısı aniden açıldı ve içeri annem girdi.
"Kız. Niye bağırıyorsun. Kimle konuşuyorsun sen" yanıma gelip telefona baktı.
"Oyun oynadığın elin adamları mı bunlar" telefondan ege nin sesi geldi.
"Evet. Biz o elin adamları oluyoruz galiba. Yanlız teyzem, biz artık elin adamları değil, dolunay ın arkadaşlarıyız" annem şaşkınlıkla yüzüme bakıp etrafa bakındı.
"Kızım. Güzel kızım iyi misin sen" elini saçlarıma götürüp sevmeye başladığında kaşlarımı çattım. bu hareketleri hiç mantıklı değildi.
"Ben iyiyim de. Sana ne oluyor. Saçlarımı falan seviyorsun ne iş" kafama bir tokat yedim. yalan söylememiştim ki. doğruyu söylediğim için mi suçlanıyordum.
"Ben şu an o kadar mutluyum ki. Eğer yakın bir zamanda öleceksem şimdi öleyim ne olur" telefondan kahkaha sesleri gelince sinirle konuştum.
"Anne ne diyorsun sen ya" şaşkınlıkla bana baktı.
"Ne diyorum kız" telefonu eline aldı.
"Oğlum kaç kişisiniz siz" elinden telefonu almaya çalışsam da izin vermedi. neden bu kadar inatçıydı ki.
"Üç" gülümseyip bana baktı.
"Aranızdaki en eli yüzü düzgün. Efendi kim" sözünü kesip çığırdım.
"Anne, komşu çocuğu vardı ya hani doktor olan. O gelmiş seni çağırıyor" bana pis bir bakış attı. Telefondan gelen uluay ismini duyduğuma emindim.
"Saçmalama kız. Doktor olmuş adam doktor. Bakar mı sana. Bak şunlardan birini alalım. Bunlar senin gibi manyak mı" kadının gömmesiyle yermesi aynı anda oluyordu. ani duygu değişimlerine ayak uyduramıyordum.
"Bunlar şizofren. Bırakacak mısın artık telefonumu" telefonu bana uzattı. bu hareketi istemsizdi.
"Iyi be al. Bavuluna alacağın şeyleri tekrar ediyorum bak iyi dinle" sözünü kesip onu kapıya doğru itekledim. mosmor olan kolumu görünce kaşlarını çattı. kolumu tutup suratıma baktı.
"kim yaptı bunu" omuzumu silktim.
"dolunay. cevap ver. mosmor olmuş kolun. kim yaptı" elimi geri çektim. sinirli sinirli gözümün içine bakıyordu.
"kapıya çarptım" buna inanmadım dercesine yüzüme baktı.
"daha önce de kapıya çarpmıştın. söyler misin kim yaptı. okuldan birileri mi" ellerimi iki yana açtım.
"anne kapıya çarptım. bilmiyor musun beni. düz yolda düşer kafamı gözümü kırarım. gider misin artık" kapıdan sinirle çıkıp gittiğinde aklıma bavula uzun kollu koymak geldi. en azından kolumun morluğu geçene kadar uzun kollu giymeliydim. dolaba ilerleyip uzun kollularımı aradım. birkaç tane bulduğumda katlamaya başladım
"Kadın artık senden nasıl bıktıysa önüne gelene kakalamaya çalışıyor" burağın bunu söylemesiyle kahkaha sesleri odamda yankılanmıştı.
"Bir de bize dedin şizofren diye. Kim bilir ne yaptın kadına." Ne yapmıştım ki.
"Kadın iyi dayanmış. Beni ismini ve mesleğini çalmakla suçladı. Büyüğüm ben senden, üç yaş. Kim kimin ismini ve mesleğini çalıyor acaba. Abi diyeceği zamanda beni hırsızlıkla suçluyor." Onun bunu demesiyle egenin sesi duyuldu.
"Abi demesin. Lazım olur" yüzüm ısınırken telefondan bir gümbürtü sesi koptu. Hızla ve telaşla telefonu elime aldım.
"Kapatıyorum ben. Bavul hazırlayacağım" itiraz sesleri telefondan yükseldi.
"Dolunay ne olur kapatma. Sen kapatınca beni öldürür. en azından beş on dakika bekle. siniri geçsin öyle kapat" bu tepkilerine gözlerimi devirdim. neden öldürecekti ki.
"kapat. hazırla bavulunu. geldiğin gün mesaj yaz bir yerde buluşalım" geldiğim gün ablamı ziyarete gidecektik.
"geldiğim gün buluşamayız. ablamı ziyarete gidiyorum. ertesi gün yazarım" burağın sesi duyuldu.
"erteleyemez misin" yılda bir kere görüştüğüm kişiyle görüşmeyi mi erteleyecektim.
"her yıl bir kere görüşüyoruz. bütün yaz orada olacağım zaten. neyse. kapatıyorum" onaylar birkaç mırıltı geldiğinde telefonu kapattım.
"dolunay. hadi. sabaha orada olmak istiyorsan gitmemiz gerekiyor" bavulumu kapatıp. yanıma aldım ve evin ahşap merdivenlerinden aşağı indim. babam elimden bavulumu alıp arabanın bagajına koydu ve binmem için arabayı işaret etti. itiraz etmeden arabaya bindim. onlarla görüşmeye hazır mıydım bilmiyordum. tek bildiğim şey güzel bir tatil geçireceğimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN (Tamamlandı)
Teen Fiction"en iyi oyuncu xkişisi kullanıcı adıyla biri ama mikrafonunu bile açmıyor. tanıyan falan yok mu" benim hakkımda konuşulanları sırıtarak dinlerken bir yanda da silahları almaya devam ediyordum. "yok oğlum ya. cinsiyeti bile gizli. şu hale bak. ne old...