bölüm 22

25K 1.3K 125
                                    

"hazır mısın" uluay gözlerimi kapatmış beni bir yere yürütüyordu. birkaç basamak çıktığımda beni döndürdü. gülerek sordum.

"hayırdır neyin sürprizi bu. birinizin doğum günü falan mı" güldüğünü duydum.

"hayır değil. daha yaşlanmamıza çok var", açık alan olduğunu anlayabiliyordum. ses çıkmıyordu. söylediklerimiz yankı mı yapıyordu. 

"bir dakika beni nereye getirdin" gözlerimi yavaşça açtı. bir sahnedeydik ama bizden başka kimse yoktu. yanda duran hoporlöre ilerleyip bir tuşa bastı ve yanıma geldi. 

"belki yavaş yavaş sahne korkunu atarsın" elime bir kağıt tutuşturdu. şarkıyı biliyordum. geri uzattığımda gülerek elimden aldı.

"ne diye kağıt çıkartıyorsam" mikrafonun yerini ayarlayıp bana dönü.

"kimse olmayacak değil mi" diye mırıldandığımda başını iki yana salladı.

"hayır. sadece biz varız" elimi tuttu ve gülümsedi.

"ikimiz" müzik sesi kulaklarımızı doldurduğunda mırıldandı.

"üçte başla" ikincinin sesini duyduğumda her zamanki gibi derin bir nefes aldım. üçüncüyü duyduğumda söylemeye başladım.

"Gözümde bir yerdesin ordan çok zor inişin,
Adını koyalım mı artık bu gidişin,
Söyler misin nerdesin ordan yok mu dönüşün,
Sonu yok mu söyle ne olur bunca kavga dövüşün," gülümsediğini gördüm.

"Bir başka oldum senle bir başka ben
Kim derdi aşkla vurulur hercai beden
Dünyada var mıdır hiç yanmadan sönen,                                                            yanmadan sönen" benimle birlikte söylediğinde fark ettim. seslerimiz birbiriyle çok güzel karışıyordu.

"Bundan sonra durmaz, hiç uymaz
Bana gözlerin lazım" elimi bir an olsun bırakmıyordu. bunu tek söylemiştim

"Bundan sonra napsam kışa bakmaz
Ben her mevsim yazım" sesi hayatımda duyduğum en iyi sesti.

"Senden sonra kaçmaz tadım asla
Bir tek sana nazım
Bir tek sana nazım" neden onunla söylerken çok  heyecanlanıyordum

"Bundan sonra durmaz, hiç uymaz
Bana gözlerin lazım" onu seviyor muydum. bu hissettiğim şey sevgi miydi.

"Bundan sonra napsam kışa bakmaz
Ben her mevsim yazım" eğer bu şey sevgi değilse neydi.

"Senden sonra kaçmaz tadım asla
Bir tek sana nazım
Bir tek sana nazım" müzik sesi durduğunda elini elimden geri çekip yanağıma değdirdi.

"öyle mi" diye mırıldanıp elini yanağımda hareket ettirdi. yanağımın hafifçe ısındığını hissettim. 

"sana gözlerim mi lazım" o ela gözler için ölebilirdim ama bunu ona söylemeyecektim. 

"bana gözlerin lazımsa senin de her  mevsim yaz olman gerekiyor" başını yukarı aşağı salladı.

"öyle zaten, hayatımda geçirdiğim en iyi yaz tatili. sonsuza kadar sürmesi için her şeyi yapardım" benim için de aynı şey geçerliydi. hafifçe yüzüme eğildi. 

"yaptığımız her şey yanlışlıkla oluyor farkında mısın. ama bunlar hep iyi şeyler" nefesi yüzüme çarpıyordu. 

"mikrafonun yanlışlıkla açık kaldı ve biz tanıştık. yanlışlıkla ilk öpücüğünün sahibi oldum ve sana karşı çok fazla şeyler hissettiğimi fark ettim" bana karşı bir şeyler mi hissediyordu. 

"hayatlarımız yanlışlıklar üzerine kurulmuş gibi" güldü. gülünecek ne söylemiştim ki.

"söylediğin her sözde, yanlışlıklar üzerine kurulu olan hayatlarımızı yanlışlıkla birbirine bağlıyorsun" kaçırdığım gözlerimi ela gözleriyle birleştirdim.

"peki bu kötü bir şey mi" diğer elini de yanağıma getirdi.

"değil. çünkü hayatlarımızın birbirine bağlı olmasını her şeyden çok istiyorum" garip bir şaşkınlıkla sordum.

"bitmeyen yaz tatilinden bile mi" gülüp yüzüme biraz daha yaklaştı.

"bitmeyen yaz tatilinden bile" bir şeyin beni itlemesiyle uluayın kafasının kafama çarpması ve hemen ardından dudağımda onun dudağını hissetmemle birlikte gelen gülme sesi bir olmuştu, bunların hepsi aynı anda nasıl olmuştu. daha önce hissetmediğim duygular içimde oluşurken beni kendine çekti. Ne yaşadığımı anlayamıyordum. Bu sevgiydi, işte ona emindim. O da beni seviyordu, buna da emindim. Yanlışlıkla yaptığım en iyi şey, o mikrafonu açık umutmaktı...

"bak ege. ben demedim mi bunların iteklenmeye ihtiyacı var diye" beni itleyen o muydu. sesleri uluayın umurunda değil gibiydi. 

"burak, düşünsene uluayın dolunayın ilki olduğunu" öyleydi zaten. ikisinden de aynı anda "yaa" sesi çıktı. yavaşça benden ayrılıp gülümseyerek gözümün içine baktı. elini hafifçe ısınmış olan yanağımda hareket ettirdi. aldığım nefesler kesikleşmiş, yaşadığım şeyin şokunu atlatamamıştım. 

"öyle, ilkinin de sahibi benim, sonunun da sahibi ben olacağım" ikisinin de güldüğünü duydum.

"hadi ordan, itlemeseydik hiçbirinin sahibi olamayacaktın. hayır ne bu inat anlamıyorum, iki insan birbirini sever ve öpüşürler neyin beklemesi bu" iç çekip başını iki yana salladı.

"eğer öyle olsaydı ilkinin sahibi ben değil bir başkası olurdu" kendimi biraz olsun sakinleştirebilmiştim. 

"sanmıyorum. sen olmasaydın öpüşeceği tek şey uzanırken yüzüne düşen telefon olurdu. asosyal ve oyun bağımlısı olduğu gerçeğini göz ardı edemezsin" haksız da sayılmazdı.

"insanlar böyle şeyleri genelde birbirlerinin arkasından söyler" dedim ve onlara döndüm.

"merak ediyorum neden arkamdan konuşmak yerine yüzüme bakarak beni gömüyorsunuz"  ege ellerini teslim olurcasına havaya kaldırırken burak gülerek konuştu.

"sen kendine geldin mi ki de konuşuyorsun. malum, küçük çocuklar ilklerinden sonra bir süre şokta kalırlar" kaşlarımı çatıp ona baktım.

"seni öldürmemi istemiyorsan susmalısın" geri geri ilerlerken konuştu.

"benim bir adımım senin birkaç adımın olduğuna göre şöyle söyleyelim. yakalarsan öldürürsün" kaçmaya başladığında gülerek onu kovalamaya başladım.

"ece, düşersen o salak tutamaz seni" burak sahneden inip açık alanda koştururken bağırdu.

"aşk olsun abi ya. salak kısmına alındım. dolunay bana güvenip hızlı koşmaya çalışma düşersin kafanı gözünü kırarsın" bu kez egenin sesi geldi.

"abi sen de yavaş koş biraz da yakalayıp sevinsin" sinirle bağırdım.

"çocuk mu kandırıyorsunuz ya" burağın duraksadığını anladığımda hızla yanına gidip kafasına vurdum, çok fazla ses çıktığını anladığımda korkuyla, bizi izleyen uluaya döndüm. burak garip bir şekilde sırıtarak bana döndü.

"bittin sen" bu kez kovalayan o, kaçan bendim. her ne kadar yavaş koşsa da aramızda pek bir fark yoktu. neyse ki uluayın yanına gidebilmiştim. arkasına saklanıp burağa baktım. gülerek geri çekildi.

"kibritten kaçıp bombanın yanına-" onun sözünü benim çığlıkla karışık kahkaham kesmişti. bu kadar kısa süre içerisinde nasıl beni gıdıklayıp yere düşürmüştü ki. ona tekme atmaya çalışsam da gülerek beni gıdıklamaya devam ediyordu. iyi ki altımda eşorfman vardı.

"ben dedim. kibritten kaçıp bombanın yanına seni kibritten koruması için gittin" haklıydı. resmen bombanın eline düşmüştüm.

"bekle bir anlaşma yapalım" diye çığırdığımda durup gülerek yüzüme baktı.

"ne anlaşması" omuzumu silktim.

"Beni gıdıklamayı hemen kesmen için ne yapabilirim" düşünür gibi yaptı.

"Yarın ne dersem onu yapacaksın" zaten onu yapıyordum. Hızla başımı yukarı aşağı salladım.

"Kabul mü" beklemeden cevap verdim.

"Kabul"...

OYUN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin