Yattığım yer koltuk değildi. Ama en son koltukta yatıyordum. Yastık ne olduğunu anlayamadığım ama eşsiz olduğuna emin olduğum mükemmel güzellikle bir şey kokuyordu. Üzerimde ince bir pike olduğunu hissediyordum. Yavaşça gözlerimi açıp doğruldum. Çantam ve ayakkabılarım özenle yatağın yanına bırakılmış gibiydi. O an fark ettim. Üzerimdekiler benim kıyafetlerim değildi. Gri bir eşorfman altı ve beyaz, bana oldukça uzun olan bir tişörttü. Hırsla kapıdan çıkıp bağırdım.
"Bu mu yani. Ben size güvendim ve yaptığınız bu mu. Yahu kafayı mı yediniz" bir anda üçü birden merdivene toplaştı.
"Ne bu halim benim" uluay yüzüme boş boş baktı.
"Daha mı açık sorayım. Peki madem anlamamazlıktan geliyorsunuz. Kim giydirdi lan beni." Yüzüme boş boş bakarken uluay konuştu.
"Ece. Çok saçma tepkiler veriyorsun sinirleniyorum. Uyumuştun ve üzerindeki elbise çok rahatsız gözüküyordu" sözünü kestim.
"Dürtseydin ya. Bağırsaydın uyan diye uyanır giyinirdim" ege gülümsedi.
"Ama çok şirin" sinirle söylendim.
"Sizden tek öğrendiğim şey küfür. Beni kullanmak zorunda bırakma. Zira yaratıcılığın dibine vurduğunuz o küfürleri yüzünüze baka baka birer birer söylemekten asla kaçınmam" sinirle odaya girip çığırdım.
"Elbisem nerede" uluayın sesi geldi.
"Çantanın içinde" sinirle bağırdım.
"Bana çantamı da karıştırdığını söyleme" uyarıcı ses tonu yankılandı.
"Ece. Özele saygı diye bir şey var. Ayrıca bakmadım. Gerçekten bakmadım. Baktıysam gözlerim çıksın" kapıyı kapatıp giyinirken söylendim.
"Özele saygıymış. Özel mi kaldı." Üzerime elbisemi giydikten sonra çıkardıklarımı katladım. Yatağın üstüne koydum. Eğer şu an böyle bir şey yaşamamış olsaydım ne parfümü olduğunu sorardım. Çantamı tekrardan koluma takıp ayakkabılarımı giydim ve kapıdan dışarı çıktım. Merdivenlerden indim. Saat dokuz olmuştu ve ablam uyanmıştı. Kapıya ilerlediğimde kahvaltı hazırlamaya çalışan üçü beni fark etti.
"Nereye" kapıyı açarken söylendim.
"Nereyeymiş. Ne yapacağınız nereye gittiğimi öğrenince" cevap vermememe sinirlenen uluay cevap verdi.
"Sanki yatmışız gibi tepkiler vermeyi keser misin" ellerimi iki yana açıp sabır diledim.
"Ne farkı var ki" gülümseyip bana baktı.
"Büyüyünce yaşayarak anlayabilirsin çünkü farkını sana buradaki kimsenin anlatabileceğini zannetmiyorum. Şimdi ya şuraya oturur gitmek için beni beklersin. Ya da daha hayatın başlamadığı ara sokaklara girerek büyük köpeklerin yemi olursun." Omuzumu silktim.
"Ara sokaklardan gitmem o zaman" üstüme doğru birkaç adım gelip işaret parmağını havaya haldırdı.
"Üstüme düzgün bir şeyler giyip geliyorum ve sen beni burada bekliyorsun. Anladın mı" başımı hafifçe yukarı aşağı salladığımda gülümsedi ve merdivenlerden yukarı çıktı.
"Hayır anlamıyorum inadından geri dönmen için azarlanman mı gerekiyor" bunu soran egeye bakmadım. Bunu ben de bilmiyordum. Merdivenlerden çıktığı gibi geri inen uluayın üstünde beyaz bir tişört ve siyah bir eşorfman altı vardı. Benim üzerimde aşırı bol ve uzun olan tişört onun üzerine yapışacak durumdaydı ve uzunluğu normaldi. Geldiğinde kapıyı açıp dışarı çıktım. Yüzüne bakmadım. Nasıl bakabilirdim ki. Peşimden kapıyı kapatıp geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN (Tamamlandı)
Teen Fiction"en iyi oyuncu xkişisi kullanıcı adıyla biri ama mikrafonunu bile açmıyor. tanıyan falan yok mu" benim hakkımda konuşulanları sırıtarak dinlerken bir yanda da silahları almaya devam ediyordum. "yok oğlum ya. cinsiyeti bile gizli. şu hale bak. ne old...