"Ece ne yapıyorsun iki saattir mutfakta" üzerine pembe gıda boyası döktüğüm kremayı karıştırırken.
"Pasta" diye çığırdığımda üçü birden mutfağa koştu. Uluay içeri girdiğinde kaşlarını çattı.
"Niye her şey pembe" omuzumu silkip cevap verdim.
"Pembeyi severim" diye mırıldandığımda güldü. gülünecek ne vardı ki. gülünecek ne söylemiştim
"Pijamalarından belli oluyor zaten" üzerime baktım. O gün gelirken giydiğim pijamalarım üstümdeydi.
"Ne var ya. Pembe işte" gülüp yanıma gelldi.
"Fazlasıyla pembe" tezgaha yaslandığında onu itekledim.
"Git başımdan. Güzelim pastama kirpik mirpik düşürürsün" tezgahta kırmadan önce pembeye boyadığım yumurta kabuklarına bakıp kahkaha attı.
"Kafayı pembeyle bozmuş olduğuna tamamiyle eminim. Üzerindeki şirin pijamalar, kek kreması" sözünü kesip konuştum.
"Sadece kek kreması değil. Kekin kendisi de pembe" ege ve burak kahkahalarla tepinirlerken elinde tuttuğu kabukları bana gösterdi.
"Her şeyi anlarım da yumurta kabuklarını neden pembeye boyadın" omuzumu silkip karıştırmaya devam ettim.
"Çünkü mor gıda boyasını getirmeyi unutmuşum" bunu dememle birlikte kaşlarını çattı.
"Yanında gıda boyası mı getirdin" başımı yukarı aşağı salladığımda aynı anda benimle başını iki yana akıllanmazsın sen dercesine iki yana salladı. Kremayı karıştırdığım kapa hızla elini getirip kremayı sıyırdı. Eline vurduğumdaysa burnuma sürdü. Sinirle ona baktığımda ellerini havaya kaldırdı.
"Pembe şimdi yeşillerinin yerini mi aldı bana mı öyle geliyor" dediği şeyle gözlerimi devirip önüme döndüm.
"Tadına bak bari güzel olmuş mu" birkaç saniye boyunca sessiz kaldığında ona döndüm.
"Ece. Sen yapmışsın ayıp olmasın diye susayım diyorum" kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Hadi ordan. Neye benziyor tadı" boş boş duvara bakındı.
"Pembe. Pembeye benziyor" zehirlenmiş miydi
"Çok açıklayıcı oldu gerçekten. Neye benziyor ya" elini kaldırıp burnumdaki kremayı parmağına alıp bana bir adım yaklaştı, dudağıma kremayı sürdü.
"Al kendin bak" krema tadını aldığımda gözlerimin parladığına emindim.
"hayatımda böyle güzel bir krema yapmamıştım" dudağının bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı.
"benim elimin tadı geçti ya. ondandır" alayla gülümsedim.
"git egonu başka yerlerde tatmin et" kaşlarını çatsa da gülüyordu.
"egomu başka yerlerde tatmin edeyim ha" bir adım bana yaklaşıp düşünür gibi yaptı.
"sanırım onu seni gıdıklayarak yapabilirim" elimi tehdit edercesine havaya kaldırdım.
"eğer öyle bir şey" beni kovalamaya başlamasıyla gülerek kaçmaya başladım.
"Ece. Kaçmadan kaderine razı gelmeni şiddetle tavsiye ediyorum. Hem ne demiştin. Kaçan kovalanmak istediği için kaçmaz mıydı" duraksadığımda ayağımdan çekti ve koltuğa düştüm. Gıdıklarken çığırdım.
"Beni gıdıklamayı kesmezsen" aniden bacaklarıma oturduğunda sustum.
"Ne yaparsın ece. Hayır çok merak ediyorum ne yakarsın" fırının kapanma sesi çok iyi bir zamanda gelmişti. Hızla doğrulup onu itekledim.
"Bak kek yanacak şimdi. Başka da yapmam yanık yanık yersiniz onları." Koşar adımlarla mutfağa ilerlediğimde güldüğünü duydum. Hızla keki fırından çıkartıp soğuması için bıraktım.
"Dolunay. Senin hatun arıyor" kahkaha sesleri yükselirken bunu söyleyen egeye içimden küfürlerimi savururken mutfaktan çıkıp ege nin elinden telefonumu aldım.
"Efendim anne" çemkirme sesleri kulağımda yankılanırken düşündüm. Yine ne yapmıştım ki.
"Kaç gün oldu kaç gün. İnsan bir arar sorar ne yapıyorsun anne diye" sinirle konuştum.
"Ne oldu. Yokluğumda canın mı sıkıldı. Bek ne geldi aklıma. Beni sa" uluay elini hızla ağızıma kapatıp telefonu kulağımdan çekip aldı.
"Aman teyzem. Boş ver sen onu. Ben sorayım sana nasılsın" annemin bunu duyduğuna çok sevineceği belliydi.
"Tabi tabi. Yemekleri bir güzel yapıyor. Renkli renkli. Evin her yeri rengarenk oldu sayesinde" göz ucuyla bana baktı. Sustuğuma inandırmak için başımı yukarı aşağı salladığımda elini çekti.
"Gidiyor musunuz" gidiyorlar mıydı.
"Yarın akşam mı" yarın akşam çok erken bir zaman değil miydi. Her ne kadar onlara çok sinirli olsam da bir daha görebileceğimi sanmıyordum.
"İstersek sizin evde kalabiliriz mi" onlara her ne kadar kabul etmek istemesem de alışmıştım ve bırakmak zor olacaktı.
"Merak etmeyin ben koruyorum onu" sinirle bağırdım.
"Can güvenliğim bu kadar önemli olsaydı beni ona sa" tekrar elini ağızıma kapattı.
"Bence de. Çok saçmalıyor. Neyse yarın döneriz biz o zaman. Akşam yemeğine değil mi" cevap geldiğinde bir şey demeden telefonu kapattı.
"Ece delirdin mi. Annen duyacak, sonra sana kızacak" elinden telefonu alıp mutfağa girdim. Pespembe olan kekin üstüne kremayı döktükten sonra birkaç dilime ayırdım.
"Eleştiri yapmadan yiyecek varsa gelsin alsın" bunu dememle üçü birden yanımda belirmişti. Eleştiri yapmaya yapıyorlardı ama yemeye de itiraz etmiyorlardı. Tabaklara koyup koltuğa oturduğumuzda pastadan biraz alıp yediler.
"Dolunay" diye acı çekercesine konuşan egeye bakmadım.
"Nasıl başardın bilmiyorum ama bunda gıda boyası tadı var" ben bayıla bayıla yerken uluay konuştu.
"Keskin bir pembe tadı var" pembenin nasıl bir tadı olabilirdi ki. Abartıyorlardı.
"Bundan sonra yapayım size kahverengi dümdüz kek. O zaman ararsınız nerede pembe tadı diye. ya da ben alıştım, almıyorum" burak söylendi.
"Dolunay. Bunun yanına bir kahve güzel olurdu ya" kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Ne kahvesi ya. İğrenç" boş boş bana baktı.
"Geçen yaptığında çok güzel olmuştu" gülüp başımı iki yana salladım.
"Olmamıştı. Ayrıca o bir kerelikti" bu kez ege konuştu.
"Neden" uluay benim yerime cevap verdi.
"Bilmiyor musunuz. Her küçük kız babasından tırsar ve çocuklar kahve içerse arap olur."...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN (Tamamlandı)
Teen Fiction"en iyi oyuncu xkişisi kullanıcı adıyla biri ama mikrafonunu bile açmıyor. tanıyan falan yok mu" benim hakkımda konuşulanları sırıtarak dinlerken bir yanda da silahları almaya devam ediyordum. "yok oğlum ya. cinsiyeti bile gizli. şu hale bak. ne old...