İnan bana karanlıklarda açar en nadide çiçekler'
Multimedia Alin'im
Keyifli okumalar ...*
Beynim hâlen olanları unutmamam için verdiği sinyalleri bugün de hatırlattı.
Kabuslar içinde kaç senem geçmişti?
Daha kaç seneye böyle kucak açacaktım?Kabuslarım da olmasa nasıl görecektim Güneş'imi.
Ondan bana kalan kolye her daim boynumda Güneşimden, Güneş kolye'm vardı. İkimizin fotoğrafı olan, İki tarafı da kapaklı, dışa doğru açılan naif ve anısı olan bir kolyemdi.
Annem ve babam ise onlar dönmediler.
Gidene mi zor? Kalana mı?
Hep düşündüm bu soruyu ama cevabı belliydi zaten.
Giden daha güzelini bulduğu için gitmemiş midir?Babaanem, buradaki yaşama göre hareket edemediklerini söylemişti.
"Korkak onlar! Burada yaşayamamaktan korktu baban. Anneni çok sevdi, sevmek az kalır tapıyordu annene Alin'im! Ne derse annen, ağzından ne çıkarsa baban için emirdi. Çok aşıklardı. Annen bizim kasabanın hemşiresiydi, bizim deli oğlanda görünce vurulmuş senin annene. Ba-"
Babannemin sözünü keserek, merak ettiğim soruyu sormuştum."Güzel miydi annem?"
Nasırlı ellerimi tutup, buruşmuş parmakları arasına aldı.
"Çiçek gibiydi. Baban 'Melisam' diye severdi."
Babaannem bana geçmişi her anlattığında yüreğim yanardı. Sanki biri boğazıma bıçak saplamış gibi olurdum.
Ama asla da bıkmazdım onları anlatmasından. Masal gibiydi aşkları.
O kadar güzel sevmiş ki babam, annem o kadar naifmiş ki, onları gözümde kral ve kraliçe ilan etmiştim.
Bebeklerini kuyuda bırakıp kaçan kral ve kraliçe.
Ya da bebeğini sonsuz bir uykuya teslim eden kraliçe.
Babaannem her gün döneceklerini söyleyip durmuştu. Gözlerim her zaman yollarda bekledi, belki bir umut. Kasabaya gelen postacı ile mektup yollamışlardır diye de çok bekledim.
Ama bekledim, sadece bekledim.
Ne gelen vardı, ne de haber eden.Yıllar içinde çok darbe aldım. Babaannemi toprağa verdim. Beni büyüten kadın cennete gitti.
Her sabah doğuyordu güneş, en parlak olduğu günler benim için parlayıp enerji yolladığına inanırdım. Karanlık olunca gün, doğmayınca güneş, o günüm lanetli gibi mutlu bile olamazdım.
Geçmişi şimdilik rafa koyup, duştan çıktım. Saçlarımı kurutup maşa çekmeye gerek duymadım. Saçlarım oldukça ince ve düzdü, maşaya ihtiyaç duymuyordum çoğu zaman.
Mor dolabıma yürüyüp içinden kot siyah bir şort, siyah askılı bir büstiyer çıkardım.
Vücudumu havlu ile iyice kurutup dolaptan çıkarttığım kıyafetleri üzerime giydim.
Boyum normal kızlara göre biraz uzundu, kilom ise güzeldi ama ikizlere göre fazlasıyla zayıfmışım.
Siyah omzuma gelen saçlarım babaanneme, babamı hatırlatırdı. Fiziksel özelliklerimi babamdan aldığımı söylerdi her zaman.
Mavi gözlerim her zamanki gibi solgundu, burnumun yanındaki küçük çillerimi ise severdim.
Gamzesi olan insanlar, nasıl gamzesini özel ve güzel buluyorsa, bende küçük çillerimi öyle buluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOTUS
Teen Fictionİçimde sakladığım gizli sandığım açıldı yavaşça. Önce anılar saçıldı etrafa, arkasından hüzün kokan sesler gözyaşlarıyla dağıldı. Sandığın içinde, ellerini dizlerine sarmış, kaburgasındaki kırıkların acısıyla sessizce haykıran küçük bir kız çocuğu...